O
zamanın amansız ve ölümcül hastalığına verem deniyordu. Diğer
adlarından biri tüberküloz, bu Avrupa daki adı herhalde. 1900
lerden itibaren, Avrupada da çok görülen hasalığın tedavisi için,
en uygun yer İsviçre idi. Bir çok tanıdık ismi, Viyanaya , İsviçreye
gitmiş diye duyardık. Bu tanıdık isimlerden romanlarını severek
okudugumuz yazarlar, Atatürkü seven Fikriye hanım, Abdülhak Hamit in
sevgili genç eşi Lüsyen. Bunlar duyduklarımız daha duymadıgımız
pek çok verem hastası vardı. O seneler de yazılmış bütün romanlarda
da hep evin genci verem olurdu.
Diğer adı da ince hastalık
tı. Bu isimde şu sebeple verilmiş. Eskiden insanlar romantik,
aşklarda platonikti. Seven bir genç sevğisini söyleyemez,
söyleyebilmek için senelerce beklerdi. Bu duruma üzüle üzüle de
hastalanır dı. O zamanda ince hastalığa yakalandı denirdi. Sevgili
komşum la ikimizde hastaydık, biz hasta olduktan sonra sevdik. Sevdik
ama bir türlü açılamadık, çekindik. Ailelerimiz bizden evvel
durumu anlayıp, ne yapacaklarını şaşırmışlar, üzülüp daha da
fazla hasta olmamızdan korkmuşlar.
Komşularımız taşınmışlardı.
Bir gün bahçede oturuyorduk, annesi ile beraber geldiler. Sevindik,
biz bir tarafta yine daldık sohbete. Annelerimizde konuşmaya
daldılar. Arası epiği geçmişti, bir ara baktığımda, ikisininde
gözleri yaşlı, bizden saklamaya çalışıyorlardı. Anlaşıldı ki
hastalığımızı, bizi nasıl bir sonun beklediğini konuşuyorlardı.
Sonunda annesinden bir teklif gelmiş. Ne olacağımız madem belli
değil, hiç olmasa çocukları nişanlasak, belki daha mutlu olur, daha
umutla sarılırlar yaşamaya. Anneler babalar epiği konuşup
tartışıp, kara ra varıyor ve bizi nişanlıyorlar. Ama ne tuhaf bir
his, nedense sevinemiyoruz. Bizde hep sonumuz ne olacak kaygısı
var. Sonu olmayacak bir yaşam düşündürüyordu bizi. Mutlulukmu
yoksa ölümmü vardı sonunda.
Nişanlandık ama değişen bir şey
yok, yine aynı durum, ne bir gezme, ne bir sinema, tiyatro, bir
yere gitme yok. Aynı şekilde geçiyor günler. Yatıyor, dinleniyor,
okuyoruz. Kış gelince, bana yine sanatoryuma yatmam tavsiye
edildi. Bu sefer Heybeliada Sanatoryumuna yattım. Burada 2 eski
arkadaşa rastladım biri şarkı söyleyendi. Birbirimizi görünce ne
kadar sevinmiştik. Birde mandolin çalan vardı, benimde gitarımı
getirmemi istediler. Çalıyor söyleyorduk, güzel geçiyordu vakit.
Buradaki
kür yataklarında yatarken ki manzaramız daha güzeldi çamlar
arasından denizi seyrediyoruz. Kış ama, güzel açık havalarda,
mehtaplı gecelerin güzelliğine diyecek yok. Yıldızlar bile sanki
daha güzeldi. Yine Çalmaya, kitap okumaya devam.
Ama burada birde mektuplar var. Benim mektupları sade ben değil, her kes de ne türlü merakla bekliyor. Geldiği anda ne türlü sevinç kaynağı oluyor. Aynı Validebağın da olduğu gibi burada da okuyan aşık oluyor benim nişanlıma. O zamanlar telefon yok. Sade haberleşmeler mektupla olurdu. Mektupları kürde iken getirirler her kes ismi söylenince koşup almak için hazır bekler. O anın helecanı bambaşka idi. Askerde de duyardık mektupların ne türlü kıymetli olduğunu. Biz de aynı durumda idik. Sade sevgiliden gelen değil ailelerden gelen de aynı şekilde kıymetli idi. Mektuplar böyle güzel güzel gelip giderken bir gün gelen mektupta, Maltepeye taşınacaklarını yazıyordu, görüşmemiz daha zorlaşacak diyordu.
Sonra
gelen bir mektupda beni bayağı üzdü. Bir ameliyat olması
lazımmış. Degişik bir şekil, hiçbir tedavisi olmadığından, böyle
bir ameliyat düşünülmüş, arkadan üç kaburga kemiği alınacakmış.
Bayağı üzücü bir durum, inşallah faydalı olur, temennisi ile
yazılan bir mektup oldu bu sefer. Ameliyat olduğunu iyi
geçtiğini öğrendigimde sevindim. Geçmiş olsun mektubu yazıldı
tabii.
Altı ay oldu sanatoryumdan döndüm. Bayağı iyi his ediyordum kendimi. Annemle birlikte Kadıköyüne teyzeme gidiyorduk. En büyük zevkim kitap almakdı. Küçücük müzik aleti satılan dükkandan notalar bakıyordum. Bahçede ki arkadaşlarla güzel geçiyordu yaz. Arada Maltepeye gidiyorduk. Fakat pek iyiye gitmiyordu onun durumu. Üzülüyordum ona.
Kış geldi doktorlarımdan yine sanatoryuma yatmam tavsiye ediliyordu. Şimdi üç doktorum vardı. Erenköydeki esas doktorum, Validebagı ve Heybeli adadaki doktorlarım. Hepsi aynı fikirdeler ve ben yine Validebağındayım. Daha kaç sene böyle geçecek kış ayları. Burada kötü geçmiyor günler ama, iyileşsem de fena olmaz artık. Validebagında 4 ay kalmıştım ki bir gün, kür saatinde doktorlar bana kürden sonra bize gel dediler. Tedavi günüm değildi, ne diyecekler acaba, nasıl merak tayım. Bir hatammı oldu. Saatler geçmiyor. Kür saati bitmiyor, ne olabilir, ölecem meraktan. Acaba bir habermi geldi. Neler geliyor aklıma. Nihayet saat geldi koştum. Beni eve yollayacaklarmış. Şaşırdım, neden, ben çok seviyorum burayı, gitmem dedim. Sen iyileştin artık, burada kalamazsın. Buradan tekrar mikrop alırsın.
Bu haber güzeldi. Hep beklenen bir haberdi. İyileşmişim. Acele anneme babama ulaştırdım haberi. Tabii onlarda çok sevindiler, hemen gelip aldılar beni. Evimize döndüm. İyileşmişim, ama tedavin bitti diyen yok. Haklılar esas doktorum Erenköydeki doktorum. Tedavi günüm gelince, Erenköy sanatoryumuna gittim. Ondanda böyle cevap bekliyordum. Ama yok bir şey söylemiyor.
Bu tedaviden birkaç gün sonra, bir gün doktorum eve geldi. Niye acaba, şimdiye kadar hiç gelmemişti. Gelmesinin sebebi ne? Haberi çok güzeldi. Doktorumda iyi olduğumu müjdeledi. Tedavimi bitirecekmiş artık. İyide bunu geçen gün gittiğimde bana söylese idi, niye söylemedi, eve kadar geldi söylemek için. Herhalde hepimizin sevincini görmek içindi. Yanılmışım. Eve kadar gelmesinin sebebi varmış. Tedavimi bitirecekmiş, ama bunun yanında, birde şartı varmış. Oda çok zor bir teklifti, nişanlımdan tekrar mikrop alırmışım, onun için nişanlıdan ayrılmalı imişim. Hem sevindirici haber, hem de üzücü bir teklif. Gelin çıkın bu işin içinden. Bundan sonraki günlerimi artık, ne siz sorun ne ben anlatayım.
Heybeli ada da Havain gitar çalıyorum. |
Ama burada birde mektuplar var. Benim mektupları sade ben değil, her kes de ne türlü merakla bekliyor. Geldiği anda ne türlü sevinç kaynağı oluyor. Aynı Validebağın da olduğu gibi burada da okuyan aşık oluyor benim nişanlıma. O zamanlar telefon yok. Sade haberleşmeler mektupla olurdu. Mektupları kürde iken getirirler her kes ismi söylenince koşup almak için hazır bekler. O anın helecanı bambaşka idi. Askerde de duyardık mektupların ne türlü kıymetli olduğunu. Biz de aynı durumda idik. Sade sevgiliden gelen değil ailelerden gelen de aynı şekilde kıymetli idi. Mektuplar böyle güzel güzel gelip giderken bir gün gelen mektupta, Maltepeye taşınacaklarını yazıyordu, görüşmemiz daha zorlaşacak diyordu.
Ben Gitar arkadaşımda Mandolin çalıyordu. |
Altı ay oldu sanatoryumdan döndüm. Bayağı iyi his ediyordum kendimi. Annemle birlikte Kadıköyüne teyzeme gidiyorduk. En büyük zevkim kitap almakdı. Küçücük müzik aleti satılan dükkandan notalar bakıyordum. Bahçede ki arkadaşlarla güzel geçiyordu yaz. Arada Maltepeye gidiyorduk. Fakat pek iyiye gitmiyordu onun durumu. Üzülüyordum ona.
Kış geldi doktorlarımdan yine sanatoryuma yatmam tavsiye ediliyordu. Şimdi üç doktorum vardı. Erenköydeki esas doktorum, Validebagı ve Heybeli adadaki doktorlarım. Hepsi aynı fikirdeler ve ben yine Validebağındayım. Daha kaç sene böyle geçecek kış ayları. Burada kötü geçmiyor günler ama, iyileşsem de fena olmaz artık. Validebagında 4 ay kalmıştım ki bir gün, kür saatinde doktorlar bana kürden sonra bize gel dediler. Tedavi günüm değildi, ne diyecekler acaba, nasıl merak tayım. Bir hatammı oldu. Saatler geçmiyor. Kür saati bitmiyor, ne olabilir, ölecem meraktan. Acaba bir habermi geldi. Neler geliyor aklıma. Nihayet saat geldi koştum. Beni eve yollayacaklarmış. Şaşırdım, neden, ben çok seviyorum burayı, gitmem dedim. Sen iyileştin artık, burada kalamazsın. Buradan tekrar mikrop alırsın.
Bu haber güzeldi. Hep beklenen bir haberdi. İyileşmişim. Acele anneme babama ulaştırdım haberi. Tabii onlarda çok sevindiler, hemen gelip aldılar beni. Evimize döndüm. İyileşmişim, ama tedavin bitti diyen yok. Haklılar esas doktorum Erenköydeki doktorum. Tedavi günüm gelince, Erenköy sanatoryumuna gittim. Ondanda böyle cevap bekliyordum. Ama yok bir şey söylemiyor.
Bu tedaviden birkaç gün sonra, bir gün doktorum eve geldi. Niye acaba, şimdiye kadar hiç gelmemişti. Gelmesinin sebebi ne? Haberi çok güzeldi. Doktorumda iyi olduğumu müjdeledi. Tedavimi bitirecekmiş artık. İyide bunu geçen gün gittiğimde bana söylese idi, niye söylemedi, eve kadar geldi söylemek için. Herhalde hepimizin sevincini görmek içindi. Yanılmışım. Eve kadar gelmesinin sebebi varmış. Tedavimi bitirecekmiş, ama bunun yanında, birde şartı varmış. Oda çok zor bir teklifti, nişanlımdan tekrar mikrop alırmışım, onun için nişanlıdan ayrılmalı imişim. Hem sevindirici haber, hem de üzücü bir teklif. Gelin çıkın bu işin içinden. Bundan sonraki günlerimi artık, ne siz sorun ne ben anlatayım.