69. Huzurevi’ne geliyoruz

Çalışmalar, sergiler yoğun günler geçirdim. Adnan’ın hastalığı, birde o sıra Erenköy’ün havası bayağı bozuktu. Doğal gaz gelmemişti, yan apartmanın kalorifer mazot kokusu doğru bizim evdeydi. Bütün bunlar beni hasta etti, bir çarpıntı yerimden kalkamadım, köşede kaldım. Doktorlar temiz havalı bir yer tavsiye ediyordu. Günlük işleri bile yapamıyordum. Serap yardımcı tutmak istedi. Oda olmaz ben huzur evi istiyorum diye tutturdum. Adnan’ın bir daire arkadaşı, burada Darıca Huzurevinde yaşıyormuş, onun vasıtası ile geldik, gördüğümüz an bayıldık hemen geliyoruz dedik. O zamanlar boş odalar vardı. Formaliteler hazırlandı. İşte 16 senedir buradayız.

Buraya geldiğimizde bayağı hasta idim, bazı günler, geceler nefesim daralıyor, oksijen almak için hastaneye gidiyordum. Aman ne kadar iyi ettik buraya gelmekle ne rahat bir hayat, oteldeyim adeta. Butik otel burası. Dinlenince, havası da iyi gelince iyileştim.

Her işimiz yapılıyor, yemek önümüze geliyor, bizde dinlenip arkadaşlarla güzel vakit geçiriyoruz. Eskiden beri hep şikayet ederdim, biz ev hanımlarının emekli olmaya hiç hakkımız yok mu derdim, mütemadiyen yemek pişir ev işi yap. İşte ne güzel, burada tam bir emeklilik yaşıyoruz.

Yine başladım bir şeyler yapmaya. Maket evler yapmayı özlemişim, evlerimi Yıldız Sarayında bırakmıştım, burada yine başladım yapmaya. Bir de odamızın önünde çok büyük bir teras var, boş duran birçok saksı. Amerika gezimizde her yerin nasıl çiçeklerle donatıldığını görmüştüm. İşte önümde her şey hazır. Vakit var, saksılar var. Güneş, su. Neler yetişir burada. Hastalığımı unuttum. Bütün huzurevinin önü boydan boya teras, doyamadım dikmekle. Her yeri donattım. Çiçek bahçesine döndü burası. Bu güzellik karşısında iyileştim. 3. katın koridorunda yeni yaptığım maket evler, denize karşı terasta çiçekler, küçük fıskiyeli havuz, şemsiyeler, masalar. Misafirleri burada ağırlıyorduk. Müfettişler bile bayılıyor kahve molasında burada oturuyorlardı. Hatta İzmit’e otele niye gidelim ki burası daha güzel deyip huzurevinde kalırlardı.

Geceleri birlikte çok güzel eğleniyorduk. Hatta müfettiş bey benim maket evlere o kadar hayran oldu ki kendi de yapmak istedi. İleriki seneler de mutlaka yapacağım bende demişti. Sade maket ev değil, her aklıma geleni yapıyordum. 4. katın köşesi boş hadi oraya da bir şömine. Müfettiş beyde her köşeye bayılıyor hepsinin önünde resimler çekiyorduk. Sonunda giderken bana bir teşekkür yazıp bırakmış ne kadar hoşuma gitmişti.

Arkadaşlarla uyum içinde güzel geçiyordu günler. Öğleden sonra oyun fasılları. Geceleri mehtap sefaları. Müdürümüz Bilge hanımında gelirdi mehtap sefalarına. Ne kadar eğlenirdik. Tam benzemişti butik otele. Bir arkadaşla da oka dar güzel anlaştık ki. Onunla geziler tertip etmeye başladık. Diğer huzurevleri bizleri misafir olarak kabul ediyorlardı. Bu şekilde aman ne güzel geziyorduk. Bursa Huzurevinde kalıp etrafı, Uludağ’ı gezdik. Konya’da kalıp Mevlana’yı ziyaret ettik, tarihi yerleri gezdik. Bolu’da kaldığımız da ne çok gezecek yer varmış. İstanbul’da, içinde yaşadığımızda bu kadar güzel gezmediğimizi düşündük. Birde arkadaşın neşesi, esprili konuşmaları bu gezileri bir kat daha güzelleştiriyordu. Ciddi ciddi konuşur ama kırar geçirirdi herkesi. Her gittiğimiz yerden dönmeyin bizde kalın diye teklifler alıyorduk.

Huzur evimizde hep birlikte de gezilerimiz oluyordu. Birçok yerden çağrılıyor, yemek davetlerine gidiyorduk. Bayramlarda sabahtan protokol gelir, bizde evlatlarımız gelmiş gibi severdik onları. Sonrada birçok ziyaretçimiz olurdu. Yalnız bize sorulan bir soruya çok canımız sıkılırdı. Sizin kimseniz yok mu niye geldiniz buraya. Biz de onlara burada arkadaşlar bir arada ne kadar mutlu olduğumuzu, yaşlılıkta yapılacak en güzel şeyi yaptığımızı söylerdik.