80. Adnan ile San Diego ve Beverly Hills


Geldiğimiz sıralardaki havalar çok güzel derken,  geçen senenin El Nino’su yerine, bu senede acayip havalar oluyor. 50 senedir böyle soğuklar olmamış. Limon ve portakal bahçeleri hep donmuş. Ama biz her şeye rağmen gezmelerimize devam ediyoruz. Serap buradan ayrılmadan her yeri gezip görmek istiyor. İşlerini iyice yavaşlatıp boyuna bizi gezdiriyor. Bazı kendi bilmediği yerlere, bagzende gezip beğendiği yerlere gidiyoruz. Doktorun Adnan’a verdiği sakinleştirici fena gelmedi, eğer onu almasa işimiz zordu. Serap babasına şok yaptı, sokaga çıkma şoku. Her gün, hadi hazırlanın çıkıyoruz diye diye öyle alıştı ki, şimdi sabah kalkınca bugün nereye gidiyoruz diye soruyor. Herkes den evvel hazırlanıp kapıda bekliyor. Darıca’da alış verişten başka yere gitmeyen, burada pek sokağa çıkma meraklısı oldu. Ama böyle gezmeye can kurban. Her gezdiğimiz yer birbirinden güzel. Yalnız alışveriş mağazalarında yaramaz bir çocuk oluyor. Her gördüğünü istiyor. Türkiye de daha iyisi, daha ucuzu olsa da, buradakiler güzel görünüyor gözüne, kıymetli oluyor. En sevdiği yerlerde puro, püpo satış yerleri. Oraların yolunu öğrendi kendi kendine bile gidiyor, puro, püpo almaya doyamıyor.

Havalar bir sıcak bir soğuk derken yine ısındı. Bizde bu ara iki geceliğine San Diego ya gittik. Geçen senede gelmiş çok beğenmiştik, bu senede Adnan’a gösterelim dedik. İlk başta hayvanat bahçesine gittik. Yürüyerek gezmek zor olacak diye  2 katlı gezi otobüsünün  açık olan 2 . Katına oturduk. Her yeri ve hayvanları tepeden seyrettik. Deniz Dünyası daha güzeldi ama, burası da bayağı ilginçti. Adeta bir ormanda idik. Hayvanların kendilerini ormanda, kendi yaşam ortamlarında sanacakları gibiydi.
Buraya gelipte,  Marilyn Monroe filmlerini çevirdiği, güzel otele gitmeden olur mu? Adnan da bayıldı buraya. Terasında içkisini piposunu pek zevkle içti. Burası nostaljik bir otel. Her yer ahşap. Marilyn Monroe'nun ve bütün eski filmlerden eski artistlerin resimleri çok güzel.. 



Buraya gelirken de giderken de, geçen sene ki gibi hep ara yolları tercih ettik.  Her beğendiğimiz sahil de dinlendik. Birinde kahve içtik, birinde öğlen, diğerinde akşam yemek yedik. Dalgaları, sörf yapanları seyrettik. Birinde güneşin batışını, diğerinde mehtabı seyrettik. Geçen seneki yeşil ışıgı görebilmek için, hiçbir güneş batışını kaçırmıyoruz,  ama o çok ender görünen fizik olayını bir daha göremedik.




Sahil kasabalarında sade deniz kenarın da değil, sokak aralarında ki evleri, bahçeleri, seyretmeye doyamıyoruz. Buranın suyundan mı yoksa havasından mı, bahçedeki çiçekler,  sokaklara sarkmış, damlara kadar tırmanmışlar bakmaya doyamıyoruz. Onları gördükçe bende terası bu kadar yapamasam da, biraz daha çiçeklendirmek için, bütün çiçek tohumlarından alıyorum.










Başka bir günde Beverly Hills’e gittik. Bütün artistlerin alış veriş yaptığı marka satan mağazalar. Beverly Hills bir alış veriş cenneti. Buradaki şeyler hakikaten çok güzeldi. Biz dükkânlardan içeri bile giremedik. Vitrinde güzel bir ceket gördüm. Serap şunu bir sorsak kaça acaba dedim. Anne burada fiyat soramazsın, içeri girip ceketi giyeceksin, beğendin alacan. O zaman ancak fiyatını soracaksın. Baştan sorarsan suratına bile bakmazlar.
Burası da böyle imiş ne yapalım.