Kızımız
Londra da çok çalışıyor, çok koşturuyordu. Onun işi azmış gibi, birde
oraya gidip, evini özleyen, dönmek isteyenleri Serap la
tanıştırırlarmış. O sana yardımcı olur derlermiş. Hakikaten oda yardımcı
olur onları gezdirir, eğlendirir ev bulmakta yardımcı olurmuş.
Cumartesi, Pazar günleri boş günlerinde oda biraz gezmiş olur, ona da
moral olurdu. Bir arkadaşı kocası ile orada yaşarken, bir hataları olup
mahkemeye düşmüşler, o kadar moralleri bozulmuş ki Serap a, ne olur
bizimle gel diyorlar. Serap da çalışma yerinden izin istiyor
vermiyorlar, ama o arkadaşlarına söz vermiş, ben size yardımcı olurum
demiş, ne yapsın işten çıkıyor. Olsun bir kere söz verdi arkadaşlarına.
Bir vakit işsiz kalıyor, parasız kalıyor. Kolay değilki saatlerin uyması
eve yakın olması. Bayağı işsiz kalmıştı o sıralar.
Başkalarına yardımcı olduğu gibi, ona da yardım edenler vardı. Master yapan bir arkadaşı da hep yardım ediyordu ona. Güzeldi bu arkadaşlıkları hepsi birbirine yardım ediyorlardı. Aynı Erenköy Lisesinde olduğu gibi bu okulu da hocasını da çok sevmişti. Arkadaşları hocaları da onu seviyordu.
O ilk gittiği evdeki dört kardeş, Pazar günleri hep beklerlermiş, Serap ablalarını. Anneleri Süheyla hanımda, Serap’a sevdiği yemekleri yapar, börekler açar sevinirlermiş Serap gelecek diye. Serap’ta ev hasretini giderirmiş Süheyla ablasının evinde, hele yaptığı yemekleri ne kadar severmiş. Evinden ayrılıp okumak için dış ülkelere gelenler ekseriya ev hasreti çekerlermiş. Bu yüzden okuyamadan dönen çok olurmuş. Serap’ın da zaman zaman bu sıla hasretini sezerdim yazdığı mektuplardan. Ama o bütün gayreti ile bu duyguyu yenmeyi başarırdı.
Tam
bu sıra verdiğimiz bir habere çok üzülüyor. Evimizi müteahhite
vereceğimizi yazıyoruz. O kadar üzülüyor ki, dayanamıyor koşup geliyor.
Evini bir defa daha görmek istiyor. Tam geldiği sırada üst kattan
başlanmış yıkılmaya. Serap’ın kapısı sokakta, duvara yaslanmış duruyor.
Üstünde bütün sevdiklerinin resimleri yapışmış. Nasıl ağlamasın. Hem
ağladı hem geçmiş günleri düşünmeye başladık.
Ne güzeldi Erenköy sessiz sakin. Çamlar ağaçlar, çiçekler arasında sade beyaz köşkler vardı. 70’li yıllarda yavaş yavaş evler apartmana dönüşmeye başlamıştı. Şimdide sıra bizimkine gelmişti. Artık yeşillikler bitecek apartmanlar sıralanacaktı. Kaç kere teklif gelmişti, vermeyiz biz demiştik. Ama şimdi bütün etraftaki evler verince bizde vermek mecburiyetinde kaldık. Benim gençliğimde sokaklar boştu, ancak saatte bir otobüs geçerdi. Bir otomobilin geçse bakardık. Serap’ın çocukluğunda birde minibüsler işlemeye başladı. Onlarda tabii ana caddelerde. Yeşillikler arasındaki ara yollar yine boştu. Serap ta rahatlıkla gezerdi bisikleti ile. Sokağımızın, ana caddeden geçen otobüsün, minibüsün resmini çektik ama ağaçlar evimizi öyle saklamışlar ki resimde pek görünmüyor.
Balkonuna
baktı, kendi de, arkadaşları da, hatta öğretmenleri bile, ne çok
severdi o balkonu. O zaman da lise senelerinde ki yaramazlıkları geldi
aklına. Öğlen tatillerinde arkadaşları, Serap’ın odasına gelmek
isterlermiş, oda yaramazdı, arkadaşlarını okulun duvardan atlatıp
kaçırırmış. Kestirme yoldan gelmek için, komşularında bahçe kapısından
girip duvarından atlatırmış. Maceralı bir yolculuktan sonra getirirmiş
odasına. Çatı katında sevimli bir genç kız odası. Duvarları
sevdiklerinin resimleri ile dolu. Bir köşede de gitarı, mandolini asılı.
En sevdikleri yerde balkondu. Göz alabildiğine manzara denize kadar
görüntü. Balkonun hemen önünde yaş gününde açan akasya agacı. Beyaz
çiçekleri salkım salkım. İki kocaman dut ağacı. Göz zevkini bozacak
hiçbir görüntü yoktu. Fransızca hocasının verdiği sevgili kedisi bile
burada oturmayı severdi. Arkadaşları ile biraz müzik dinler yine
koşarlardı okullarına.
O kattan dama çıkma kapısı vardı. Yazın okulunu özlerse oradan çıkar bakarmış. Evet okuluna bakarmış ama. Etraftan görenlerde korkarlarmış onu damda görünce. Ev yıkılacak diye kiracımızda çıkmıştı evden, ona da üzülmüştük. Bütün gelen kiracılarla da dost olurduk. Çok severdik onları. Bebeklik senelerindeki arkadaşlarından sonra da, bir yaşlı karı koca geldi. Serap kışın evde atlar zıplar, sonrada rahatsız ettim onları diye, minicik aklınla özür dilemeye gidermiş. Merdiven düştü gibi yalanlar uydururmuş. Ondan sonra gelen kiracılarımızda şöyle idi.
İlkokul yılları idi, Serap'a gitar öğreteyim ama anneden hoca olmaz, bir öğretmen bulsam diyordum. Tam o sıra evimiz kiralık. Bir kiracı geldi. Anne, baba, gitar çalan bir kızları, saz çalan oğulları. Öğretmen ayağımıza gelmişti ne güzel tesadüf. Serap bu ablayı çok sevdi, güzel çalışmaları oldu. Serap’ın sesi de güzeldi hem çaldılar, hem söylediler. Arada bende havain gitarı ile eşlik ediyordum onlara. Birkaç sene güzel geçti ama, babalarının tayini çıktı. Çok üzüldük. En sonda emekli olan tek bir hanım geldi. Senelerce hasta annesine bakmış, yeni kaybetmiş annesini üzgündü. Şimdi bir kedisi ile yalnız yaşıyormuş. Annesinin hastalığında başından hiç ayrılmamış, hiç bir yere gidememiş. Şimdide kedisini bırakamıyormuş, biz kediye bakarız siz gidin bir yerlere dedik aman dünyalar onun oldu, ne kadar sevindi. Sonrada çok sevdik, candan bir dostumuz oldu. Doğum günlerimizde aynı imiş, biz onun içinmi bu kadar anlaştık diyorduk. Senelerce birlikte kardeş gibiydik Serap ta teyze gibi sevdi, çok güzel geçti günler. Ama şimdi ayrılık var, biz kiraya çıktık oda başka yere taşındı.
Evimiz yıkılıyor, hatıralar yok oluyor. Erenköy artık değişiyor.
Başkalarına yardımcı olduğu gibi, ona da yardım edenler vardı. Master yapan bir arkadaşı da hep yardım ediyordu ona. Güzeldi bu arkadaşlıkları hepsi birbirine yardım ediyorlardı. Aynı Erenköy Lisesinde olduğu gibi bu okulu da hocasını da çok sevmişti. Arkadaşları hocaları da onu seviyordu.
O ilk gittiği evdeki dört kardeş, Pazar günleri hep beklerlermiş, Serap ablalarını. Anneleri Süheyla hanımda, Serap’a sevdiği yemekleri yapar, börekler açar sevinirlermiş Serap gelecek diye. Serap’ta ev hasretini giderirmiş Süheyla ablasının evinde, hele yaptığı yemekleri ne kadar severmiş. Evinden ayrılıp okumak için dış ülkelere gelenler ekseriya ev hasreti çekerlermiş. Bu yüzden okuyamadan dönen çok olurmuş. Serap’ın da zaman zaman bu sıla hasretini sezerdim yazdığı mektuplardan. Ama o bütün gayreti ile bu duyguyu yenmeyi başarırdı.
Karlı bir havada çekilmiş resim. Agaçlardan pek görülmüyor. |
Ne güzeldi Erenköy sessiz sakin. Çamlar ağaçlar, çiçekler arasında sade beyaz köşkler vardı. 70’li yıllarda yavaş yavaş evler apartmana dönüşmeye başlamıştı. Şimdide sıra bizimkine gelmişti. Artık yeşillikler bitecek apartmanlar sıralanacaktı. Kaç kere teklif gelmişti, vermeyiz biz demiştik. Ama şimdi bütün etraftaki evler verince bizde vermek mecburiyetinde kaldık. Benim gençliğimde sokaklar boştu, ancak saatte bir otobüs geçerdi. Bir otomobilin geçse bakardık. Serap’ın çocukluğunda birde minibüsler işlemeye başladı. Onlarda tabii ana caddelerde. Yeşillikler arasındaki ara yollar yine boştu. Serap ta rahatlıkla gezerdi bisikleti ile. Sokağımızın, ana caddeden geçen otobüsün, minibüsün resmini çektik ama ağaçlar evimizi öyle saklamışlar ki resimde pek görünmüyor.
1977 Senelerinde Erenköy İstasyon caddesi böyle boştu. Ana caddeden saatte bir geçen otobüs ve münübüs görünüyor.. |
Balkonda oturmayı kedisi bile severdi. |
O kattan dama çıkma kapısı vardı. Yazın okulunu özlerse oradan çıkar bakarmış. Evet okuluna bakarmış ama. Etraftan görenlerde korkarlarmış onu damda görünce. Ev yıkılacak diye kiracımızda çıkmıştı evden, ona da üzülmüştük. Bütün gelen kiracılarla da dost olurduk. Çok severdik onları. Bebeklik senelerindeki arkadaşlarından sonra da, bir yaşlı karı koca geldi. Serap kışın evde atlar zıplar, sonrada rahatsız ettim onları diye, minicik aklınla özür dilemeye gidermiş. Merdiven düştü gibi yalanlar uydururmuş. Ondan sonra gelen kiracılarımızda şöyle idi.
İlkokul yılları idi, Serap'a gitar öğreteyim ama anneden hoca olmaz, bir öğretmen bulsam diyordum. Tam o sıra evimiz kiralık. Bir kiracı geldi. Anne, baba, gitar çalan bir kızları, saz çalan oğulları. Öğretmen ayağımıza gelmişti ne güzel tesadüf. Serap bu ablayı çok sevdi, güzel çalışmaları oldu. Serap’ın sesi de güzeldi hem çaldılar, hem söylediler. Arada bende havain gitarı ile eşlik ediyordum onlara. Birkaç sene güzel geçti ama, babalarının tayini çıktı. Çok üzüldük. En sonda emekli olan tek bir hanım geldi. Senelerce hasta annesine bakmış, yeni kaybetmiş annesini üzgündü. Şimdi bir kedisi ile yalnız yaşıyormuş. Annesinin hastalığında başından hiç ayrılmamış, hiç bir yere gidememiş. Şimdide kedisini bırakamıyormuş, biz kediye bakarız siz gidin bir yerlere dedik aman dünyalar onun oldu, ne kadar sevindi. Sonrada çok sevdik, candan bir dostumuz oldu. Doğum günlerimizde aynı imiş, biz onun içinmi bu kadar anlaştık diyorduk. Senelerce birlikte kardeş gibiydik Serap ta teyze gibi sevdi, çok güzel geçti günler. Ama şimdi ayrılık var, biz kiraya çıktık oda başka yere taşındı.
Evimiz yıkılıyor, hatıralar yok oluyor. Erenköy artık değişiyor.