19. Celal ağabeyim nişanlanıyor

Sene 1954, Celal ağabeyim yengemi razı etti, nişanlanıyorlar. Nişan Bursa Yenişehir de olacak. Babam 2. el bir araba almıştı. Singer, hiç duyulmamış bir marka. Wosvagen büyüklüğünde, biz yedi kişi nasıl sığdık o arabaya bilemem. Karlı bir hava, çıktık yola. Vapurla Yalova, oradan sonra başlıyor macera. Gelip giderken öğrenmiş ağabeyim, Yalova’dan Yenişehir’e kestirme bir yol varmış. O yoldan gidiyoruz. Tek araba geçecek kadar dar bir yol. Tepelere çıkıyoruz. Bir tarafımıza bakamıyoruz öyle bir uçurum ki. Kar tipiye dönüyor, göz gözü görmüyor. Korkuyoruz, burada bir araba gelse karşıdan ne olur acaba. Helecan içindeyiz. Bu yolda ne kadar uzunmuş, git git bitmiyor. Tipi hızlandı. Sileceğimizde zorlanmaya başladı, camda biriken karı itemez oldu. Bir bu eksikti. Ağabeyim biraz duruyor, kolunu uzatıp karları atıyor sileceğe yardımcı oluyor. Camda karla kaplanırsa tamam, biz artık doğru uçurumdayız. O yetişmiyor, arabadan acayip sesler gelmeye başlıyor. Patırtılar, çatırtılar ağabeyimde artık korkmaya başlıyor ama, bize belli etmiyor. Ne yaparız, araba burada pat dese dursa. Tek arabalık bir yol. Bir taraf uçurum. Dışarda kar tipi. Biz böyle gidiyoruz, nefes almaktan korkuyoruz, gözümüz yolda.

Ne ise biraz daha böyle giderken uçurum bitiyor. Düz bir yoldayız. Tamam araba istop. Ama ne ise düz yola çıktık diye seviniyoruz. Tipide duruyormu, aman ne büyük şans. Artık korkmuyoruz ağabeyime büyük güvenimiz var, ne yapar yapar tamir eder, arabayı yürütür. Hiç birimiz tabii biz değilde, benim eşim ve eniştem, çıkında bir ucundan sizde tutun bir yardım edin. Onlar hiç anlamıyor bu tamir işinden. Benim eşim anlamadığı gibi aman çıkmasın o iyice bozar arabayı. Eğer arabayı yürütemesse ağabeyim ne yaparız, etrafta hiçbir hayat eseri yok. Göz görebildiğince geniş bir arazi, herhalde tarlalar var buralarda, her yer beyaz. Ne bir köy ne bir ev. Ne gelen ne giden, şimdiki gibi ceplerimizde telefonumuz yok, olsada bir imdat desek. Bu durumda iş ağabeyime düştü ne yapıp yapacak yürütecek bu arabayı. Biz burada mahsur kalsak nişan evi ne yapacak. Bizi nerede arayacak. Ağabeyimize güvenip oturuyoruz.
Ama güvenmekte haklıyız araba yürüyor. Yaşasın gidiyoruz. Artık neşemiz yerine geldi şimdi gülüyoruz. Ağabeyim buz kesmiş ellerinle nasıl tamir etti arabayı. Bir vakit ısıtamıyor ellerini. Hadi bakalım gayret az kaldı. Gidince bizi karşılayacaklar, minnacık arabadan çıkacaz bir, iki ,üç, sayın bakalım yedi kişiyiz. Biz çıktıkça onlar şaşıracak gülecekler, bizde gülüyoruz halimize.
 Sait ağabeyim le yengem gelemediler, sevgili yeğenimiz Zerrin hasta, onu bırakamadılar. Gelselerdi biz onları da sığdırırdık arabaya. Nasıl sığdık bizde şaşırdık. Yolda bayağı rahatladık meğer biz arkaya yaslana yaslana arka bagaja doğru gitmişiz. Dört kişi arka koltukta nasıl rahat gelmişiz, nedeni anlaşıldı.
Eh geldik ya. Sıcacık bir oda. Çaylarıda içince ısındık. Maceramızı anlatıyoruz. Sonra onlar yine koşturmaya başlıyor, akşama nişan. Gelin giyinecek hazırlanacak. Yedi misafir, yedirip içirip yatıracaklar. Bu yedi misafiri ağırlamak kolay değil. Aslında otelde olmamız lazım ama, o senelerde böyle yerlerde otel yok ki, onlar dışarıda koştura dursunlar, bizimde yanımızda iskambiller var, masada bulmuşuz oturalım oyuna . İçeri gelen bakıyor biz oyundayız artık ne derler bilemeyiz. Ama sıkılmayıp oyuna oturduğumuzu gören ilk önce şaşırıyor, sonra içleri rahat dönüyorlar akşamın nişan hazırlığına. Sonradan yengemle hep konuşur gülüşürüz. Girip bizi öyle görünce aman ne kadar sevinmiş. Biz sıkılmıyoruz diye rahatlıkla işlerini yapmışlar, hemde bu hareketimizi görünce aman tam istediğim gibi bir aile demiş yengem. İlk geldiğimiz  bir evde sanki senelerdir beraberiz gibi bir
 hava. Herkez neşe içinde.      



 Güzel bir yemek, sonra Nişan, her şey çok güzel. Evdeki samimiyetimiz  salonda da devam etti.
 Eniştem araba tamirinden anlamazdı ama salonlarda şarkılar söyler hikayeler anlatır maskaralıklar yapar herkesi neşelendirir di.Çok neşeli bir nişan oldu. Bütün salon halkı sanki  eskiden beri tanıdığımız insanlarla dolu idi.
Sabah kalktığımızda kahvaltı sofrası. O kaymağın üstünde kayısı reçeli hala tadı damağımda.

Kar durmuştu ama ayaz yerinde idi. Bizim sevimli arabamız üzerinde karlarla dönüşü bekliyordu. Ama kusura bakma bizim küçük sevimli arabamız, sen bizi buraya kadar getirdin, teşekkür ederiz, yalnız bugün yollar buz tutmuş sen burada kal , biz yolumuza normal yoldan devam edelim. Ağabeyim sonra seni almak için bahane eder tekrar gelir buraya.

Bir sene sonrada  İstanbul da Harbiye Ordu evinde
 Dügünü oldu. Düğün ve balayından sonra bir vakit
 Erenköy’de oturdular, sonra Kadıköy’e
  taşındılar.

  Bir oğulları oldu Murat, aman ne kadar
 seviyordum.
 Ağabeyimle yengem bir yere giderlerken
 Murat ı bana bırakın derdim. Kendi çocuğumda   olsa ancak bu kadar severdim ,
 ama niye çocuk düşünmezdim bilmem.