38. 1978, 1979, Serap Bogaziçi Üniversitesinde

1977 senesi, yüzyıllık ahşap evimiz, yüzlerce yıllık  tarihi mahallemiz tarihini geride bırakıp dev beton binalar haline geldi.  Serap İngiltere’den döndü, doğup büyüdüğü ev yok olmuştu ama en azından bahçemizdeki ağaçlar kalsa bari diye uğraştı. Bir yandan üniversite sınavlarına hazırlanıyor,  bir yandan da arkadaşının yanında, Murat Export tekstil firmasında çalışıyordu. Konu komşu, eş dost çocuklarına matematik, fizik dersleri veriyor. Boğaziçi Fizik bölümünü kazanmak istiyor. Amerika yolu buradan açılacak.
1980 BU Fizik Bölümü
Sınava giriyor ve de Boğaziçi Fizik bölümünü kazanıyor. Hazırlık sınıfı için sınava girip onu da geçip atlatıyor, doğrudan birinci sınıfa başlıyor. Burada ikinci sınıfta da kim okuyor dersiniz. Yalova kampında ki benim arkadaşın oğlu. Kızımın ilk erkek arkadaşı. Birlikte Fizik okuyorlar. Burada da hocalarını seviyor. Okulunu seviyor. Büyük bir gayretle derslerine çalışıyor. Yalnız bir problem var. Okuluna 2 otobüs ile gidiyor. Sabahları o kalabalık otobüse hiç dayanamıyor. Her gün gelince soruyorum, nasıl gittin diye. Bir günkü cevabına bakın. Bu gün rahat gittim diyor. Bende merakla iyi nasıl rahat oldu diye sorunca. Otobüs de iki ayağımda bastı yere demez mi. Hele karlı bir kış günündeki macerası ne türlü üzdü beni. Kar yağıyor lapa lapa ne güzel, ama otobüsler işlemiyor.  Gelse de yer yok durmuyor. Serap’ın da sınavı var gitmeli mutlaka. Bir otobüs, iki otobüs duran yok, alan yok. Mecburi otostop yapacak. Korku yok, bir araba duruyor, seviniyor biniyor. Serap bütün ciddiyeti ile sınava yetişmek istediğini anlatıyor. Hızlı gidemiyorlar, arabalar kayıyor, çarpışıyor, aralarından geçiyorlar. Kendileri de birkaç kere kayıyor. Yavaş gitseler de, ne kadar dikkatli kullansa da, onlarda bir dönemeç te kayıp çarpıyorlar. Korkuyorlar. Neyse fazla zarar yok, yine devam yollarına. Adam Serap a teşekkür ediyor, Serap şaşkın bakıyor, neden acaba. Her durumda da gayet metin davrandınız, panik yapmadınız, bana güvendiniz diyor. Okul sapağı, yürünecek kadar yol kalınca, Serap teşekkür edip, artık yürüyebilirim diyor iniyor. Buradan sonra her yer bembeyaz. Yol yok, nerede yol? Önünü göremiyor, hiç ayak izi yok. Hiç mi geçen olmamış. Kar o kadar yağıyor ki, hemen kapanıyor ayak izleri. Yürüyor ama, yolun bir tarafının uçurum olduğunu biliyor. Acaba doğru yolda mı yoksa uçuruma doğrumu yürüyor. Okula varsa da sınava girecek hal varmı, donmuş elleri kalem tutacak mı? Yinede koşuyor, düşüyor, kalkıyor yürüyor. Kimse yok, herkes nerede acaba? Çoğu talebenin arabası var, olmayanda senin kadar cesur mu kızım.

Birinci sınıf ilk devre bitti. Yalnız gelip gitmek onu çok üzüyor ve yoruyordu, bu yüzden ders çalışmaya vakti kalmıyordu. Aldığı notlardan da memnun kalmamıştı. İkinci devre okul pansiyonunda kalmak için müracaat etti. İlk önce İstanbul haricinden gelenler alınırmış yurda. Yer kalınca Serap’ı kabul ettiler. O senelerde okul servisleri diye bir şey yoktu, her gün otobüsle gelip giderken çektiği eziyetten kurtulmuştu, Cuma akşamları eve gelirdi. Pazar akşamı beş günlük hazırladığım yemeklerini alıp dönerdi. Okulunu seviyordu, yine burada da buldu sevecek hocalar. Sevdiğine kendini de sevdirmeyi bilirdi. Memnundu hayatından. Diğer üniversitelerde ki çatışmalar yoktu burada. Yurtta kalınca rahatlıkla da çalışıyordu. Güzel notlar alarak ilk seneyi bitirdi.