1977 senesi, yüzyıllık ahşap evimiz, yüzlerce yıllık tarihi
mahallemiz tarihini geride bırakıp dev beton binalar haline geldi.
Serap İngiltere’den döndü, doğup büyüdüğü ev yok olmuştu ama en azından
bahçemizdeki ağaçlar kalsa bari diye uğraştı. Bir yandan üniversite
sınavlarına hazırlanıyor, bir yandan da arkadaşının yanında, Murat
Export tekstil firmasında çalışıyordu. Konu komşu, eş dost çocuklarına
matematik, fizik dersleri veriyor. Boğaziçi Fizik bölümünü kazanmak
istiyor. Amerika yolu buradan açılacak.
|
1980 BU Fizik Bölümü |
Sınava giriyor ve de Boğaziçi Fizik bölümünü kazanıyor. Hazırlık
sınıfı için sınava girip onu da geçip atlatıyor, doğrudan birinci sınıfa
başlıyor. Burada ikinci sınıfta da kim okuyor dersiniz. Yalova kampında
ki benim arkadaşın oğlu. Kızımın ilk erkek arkadaşı. Birlikte Fizik
okuyorlar. Burada da hocalarını seviyor. Okulunu seviyor. Büyük bir
gayretle derslerine çalışıyor. Yalnız bir problem var. Okuluna 2 otobüs
ile gidiyor. Sabahları o kalabalık otobüse hiç dayanamıyor. Her gün
gelince soruyorum, nasıl gittin diye. Bir günkü cevabına bakın. Bu gün
rahat gittim diyor. Bende merakla iyi nasıl rahat oldu diye sorunca.
Otobüs de iki ayağımda bastı yere demez mi. Hele karlı bir kış günündeki
macerası ne türlü üzdü beni. Kar yağıyor lapa lapa ne güzel, ama
otobüsler işlemiyor. Gelse de yer yok durmuyor. Serap’ın da sınavı var
gitmeli mutlaka. Bir otobüs, iki otobüs duran yok, alan yok. Mecburi
otostop yapacak. Korku yok, bir araba duruyor, seviniyor biniyor. Serap
bütün ciddiyeti ile sınava yetişmek istediğini anlatıyor. Hızlı
gidemiyorlar, arabalar kayıyor, çarpışıyor, aralarından geçiyorlar.
Kendileri de birkaç kere kayıyor. Yavaş gitseler de, ne kadar dikkatli
kullansa da, onlarda bir dönemeç te kayıp çarpıyorlar. Korkuyorlar.
Neyse fazla zarar yok, yine devam yollarına. Adam Serap a teşekkür
ediyor, Serap şaşkın bakıyor, neden acaba. Her durumda da gayet metin
davrandınız, panik yapmadınız, bana güvendiniz diyor. Okul sapağı,
yürünecek kadar yol kalınca, Serap teşekkür edip, artık yürüyebilirim
diyor iniyor. Buradan sonra her yer bembeyaz. Yol yok, nerede yol? Önünü
göremiyor, hiç ayak izi yok. Hiç mi geçen olmamış. Kar o kadar yağıyor
ki, hemen kapanıyor ayak izleri. Yürüyor ama, yolun bir tarafının uçurum
olduğunu biliyor. Acaba doğru yolda mı yoksa uçuruma doğrumu yürüyor.
Okula varsa da sınava girecek hal varmı, donmuş elleri kalem tutacak mı?
Yinede koşuyor, düşüyor, kalkıyor yürüyor. Kimse yok, herkes nerede
acaba? Çoğu talebenin arabası var, olmayanda senin kadar cesur mu kızım.
Birinci sınıf ilk devre bitti. Yalnız gelip gitmek onu çok üzüyor ve
yoruyordu, bu yüzden ders çalışmaya vakti kalmıyordu. Aldığı notlardan
da memnun kalmamıştı. İkinci devre okul pansiyonunda kalmak için
müracaat etti. İlk önce İstanbul haricinden gelenler alınırmış yurda.
Yer kalınca Serap’ı kabul ettiler. O senelerde okul servisleri diye bir
şey yoktu, her gün otobüsle gelip giderken çektiği eziyetten
kurtulmuştu, Cuma akşamları eve gelirdi. Pazar akşamı beş günlük
hazırladığım yemeklerini alıp dönerdi. Okulunu seviyordu, yine burada da
buldu sevecek hocalar. Sevdiğine kendini de sevdirmeyi bilirdi.
Memnundu hayatından. Diğer üniversitelerde ki çatışmalar yoktu burada.
Yurtta kalınca rahatlıkla da çalışıyordu. Güzel notlar alarak ilk seneyi
bitirdi.