11. 1946 Verem Salgını


 Sanatoryuma yattım, ertesi sabah tedavim başlayacak,  bakalım ciğerim tedaviyi kabul edecek mi?. O senelerde hastalığın ilacı yoktu,sade bir tedavi vardı . Birde sanatoryumda yatıp iyi beslenip, temiz havada istirahat edilirdi. Bu istirahatı yapmak için Heybeliada, Validebag, Süreyya Paşa,  sanatoryumları vardı. Verem hastalığı mikroplu bir hastalıktı. Etraftakilerin korunması lazımdı.

Çok zengin ailelerde hasta olan gençlerini, Avrupa ya bilhassa İsviçre ye yollardı. İsviçre'de de, Türkiye’dekinden daha başka bir tedavi yoktu. Orda da yatıp kür tedavisi uygulanırdı. Yalnız İsviçre dağlarının havası meşhurdu.

Evet, gelelim benim tedavime. Sabah tedavim başladı. Doktor anneme güzel haberi verdi. Tedavim iyi geçmiş. İlk başlarda 3 günde bir, sonra 5 güne, daha sonra da haftaya çıkacakmış. Daha sonraları aya çıkacak ve böylece duruma göre tedavi seneler sürebilirmiş. Yapılan tedaviyi anlatayım. Yan yatıyorsun hastalığın olduğu ciğere, kocaman bir igne, o bildiğimiz enjektör iğnelerinin 3 katı uzunluğunda ve 3 katı kalınlığında, koltuk altından 2 kaburga kemiği arasından hart diye batıyor. Ama hayret bir şey, hiçbir acı duymuyorsun. Bir aletten hava veriliyor. Bu sırada alette + ve - lerin yanında da rakamlar görülüyor, bu rakamlar + tarafında ise durum sevindirici oluyor. Bu iğne seansından sonrada hiçbir acı, agrı hiçbir şey his etmiyorsun. Kalkıp eve git. Zaten hastalığın anlaşılan tarafı yok ki. Sadece halsiz ve bitkin oluyorsun. Hastalık hafif ateş ve öksürük,le başlıyor. Başlangıçta bronşit ile karıştırılıyor.

Ciğerimdeki yara meydana çıkınca, benimde uzun seneler ki halsiz halimin sebebi anlaşıldı. Okul sıralarında arkadaşlarımın yaptıkları yaramazlıkları anlatırken,  aşk maceralarından bahs ederken, onları sadece dinlerdim. Akşam okul çıkışında kapıda bekleyen gençlerin yazdığı mektuplar, havalarda uçarken, ben bir an evvel eve gitsem de yatsam derdim. Yata kalka ders çalışırken, nedir bu halim diye üzülürdüm. Annem beni bu yüzden doktora götürür vitaminler iyi beslenme tavsiyesi alır gelirdik eve.

Çok uzun  süren bir hastalık bu. Bakalım benim hastalığım ne kadar sürecek. Tedavimin neticesi nasıl olacak. Sonunda ne bekliyor beni. İyiki Erenköy e taşınmışız.  Burada yaz günlerinde, bahçede şezlongda yatıp dinlenecem, kitap okuyacağım..

Bahçemiz de çam ağaçlarının altı çok güzel. Köşkün 2. katında biz oturuyoruz. Alt katta oturanlarda 3 genç,  üst katta oturanlarda 2 genç, yan evde oturanlarda yine 2 genç. İşe veya okula gidenler, yaz tatilinde her kez bahçede, çamlar altında. Oyunlar oynanıyor,  oturup sohbet ediliyor.
Yanda ki gençlerin biri yeni doktor olmuş bir hanım, kardeşi ise evvelden beri şezlongda kitap okuyan bir genç. Şimdi anladık ki oda hasta. Önceleri pek bize katılmazken, yanımıza gelmeye başladı. Benim hatırımı sorup konuşuyordu. Kitaplardan bahsetmeye başladık, okudugu kitapları tavsiye ediyordu. Az zamanda arkadaş olduk. Birbirimize kitap alıp veriyorduk.
Erenköy  köşkte oturan bir çok arkadaş vardı.
Bütün evin gençleri masada oyunlar oynarken, bagzı onlara katılır, bagzende bir kenarda okuduğumuz kitaplar üzerine konuşurduk. Okumadığı kitap kalmamış, roman bulamadığı zaman Ansiklopedi, ablasının Tıp kitapları, eski türkce yazılmış kitaplar, ne eline geçerse hep okumuş. Eski Türkçe benimde okumak istediğim bir kitap olduğunu söyleyince öğretirim  size çok kolay dedi. Hemen çalışmaya başladık.
Hakikaten çabucak öğrendim, sevindim. İstedigim kitabı pek güzel okudum.
O günden sonra arkadaş, aynı zamanda bana öğretmen oldu, neler öğretmedi ki. Kendi keman ve mandolin çalıyordu, bana da mandolin öğretti, birlikte çalıyorduk.  Sonra İngilizce çalışıyorduk.  Oyunlar öğretti Tavla, dama, bezik, satranç. Oyunların çeşidi. İğne yapmasını o ablasından Öğrenmiş,  bana da öğretti. Ablasının nezaretinde İlk damardan iğneyi kendine yaptırdı. Sonra anneme yaptım beğendiler. İleriki seneler de iğneci oldum.Bilmedigi yoktu.Adeta bana özel öğretmen oldu. Sade roman okumazdık Tarih, psikoloji,
Edebiyat daha ne çeşitli kitaplar verir, anlamadığım konularda bir hoca gibi uzun konuşmalar yapar, neler anlatırdı.

Çok akıllı, bilgili, hassas bir gençti. Aramızda çok güzel bir arkadaşlık olmuştu. Zamanla biraz sevgiye dönüşse de yine hep arkadaştık, o zamanlarda sevenler sevgisini hiç belli edemezdi, sevgisini söyleyebilmek için senelerce beklerdi. Bizimde öyle oldu. Hasta olduğumdan beri tedavi den başka sokağa çıkmayan biri için böyle bir arkadaşlık çok kıymetli idi. En gençlik yıllarımızda ne sinema ne gezme,Her gün evde veya bahçedeyiz.İyiki Kitaplarımız var.Kitapları okuyup üzerinde konuşacak arkadaşım var.Arkadaşlarla hep beraber oturup vakit geçirecegimiz çok güzel bahçemiz var.(Polianna en sevdiğim kitaptı.)
Köşkün bahçesi çamlıktı..

Bahçemiz okadar ağaçlıklı ki, gökyüzünü görebilmek için, mehtaplı geceler grup halinde sokağa çıkar biraz yürürdük, ama bizi yormamak için bu yürüyüşler pek kısa olurdu. Oka dar yürümek bile bize, uzun bir gezmeye gitmiş gibi gelirdi.
O yürüyüşler de  bana yıldızları burcları anlatırdı.
Bu ara ben muntazaman gidip tedavimi oluyordum, onun bu şansı olmamış onun için üzgündü.
Havalar soğuyup bahçeye çıkamadığımız zaman veya gecelerlide aşağıdaki arkadaşlar gelirdi. Onlarında evlerinde anne ve anne anneleri  hasta idi, onlara bakarlar sıkılınca da bize kaçarlardı, yeni öğrendiğimiz  Bezik oyunu nu  oynardık.
Bu sıra kış yaklaştı doktorum bana kışın bir sanatoryuma yatmamın daha faydalı olacağını söyledi. Valdebağı Sanatoryumuna yatmam uygun görüldü.
Gelecek yazımda Sanatoryum günleri.