25. 1961-64 Seneleri Erenköy'de Kızım Büyüyor

Kızım büyüyordu, akıllı olacağa benziyordu. Hele bana sorduğu sorular karşısında, ne diyeceğimi bilmiyordum. 1961 senesi. Radyoda dinlediğimiz Adnan Menderes haberlerini, oda bizimle beraber dinliyormuş. 3 yaşında idi. Dinlediğini hiç tahmin etmiyordum.
Bir gün bana Andaras Menderesi niye astılar dedi.           

 O yaştaki çocuğa nasıl izah edersiniz, ne diyeceğimi
 bilemedim. Yine bir gün Taksimdeki Atatürk heykelini
 sordu. Burada kimler var dedi. Bende Atatürk ve
 arkadaşları dedim, onun üzerine, orada Andaras Mendereste
var mı   diye sormaz mı. Bende onun sorduğu gibi
 Adnan ismini Andaras Menderes demesi hoşuma gidiyordu.
 Yok kızım, Andaras Menderes Atatürk’ten sonraki senelerde yaşadı dedim.

Bizim çocuklarımız eskiden tabiatla iç içe yaşardı. Bir fidan dikersek, büyüyüp meyva verişini takip eder, tohumdan yetişen bitkinin çiçek açışını görürlerdi. Hele birde merakla yetiştirdikleri ipek böcekleri vardı. Bir tohumken dut yaprağı yiyerek nasıl büyür, koza örer ve o koza içinde kelebek olur. O kozadan çıkacak kelebek ne merakla beklenirdi. Kızımda ne sorular sorardı o kelebek çıkıncaya kadar. Ama şimdiki çocuklar bu ipek böceğini bilmezler herhalde, dut ağacını nerede bulsunlar.

Bu merakı yüzünden, daha ilk okula gitmeden, bazı yaramazlıkları da olmuştu. Arka tarafımızda boş arsalar tarlalar vardı, arsalarda küçük gölcükler olurdu,  orada yaşayan kurbağaların yumurtalarını merak ederdi. Bunlar nasıl  kurbağa olur ki, evden kaçıp onların başına giderdi. Oralara  gidip    

 gelirken bir bahçede kabak görür, değişik bir şey bu yukarda asılı, her gidişinde onun daha kocaman oldugunu ve aşagıya sarktıgını görür, nerdeyse kendi boyuna yakın , bu kadar kocaman şey ne ola ki, dayanamaz içini görmek ister. Bir gün yeğenimi kandırıp, birlikte gidip koparıp gelirler, içine bakacaklar. Ama tam bakarken kabağın sahibi gelir. Adam o kadar kızgın ki,
-Benim kıymetli tohumluk kabağımı nasıl koparırsınız, sizi polise götürecem diye bağırıp çağırır. Bende içerden duydum bu bağırtıyı, çıktım dışarı, vaziyete baktım haklısınız, tabii götürün ama
 bir dakika deyip kızımı içeri aldım, bir güzel kızdım bagırdım, sen nasıl koparırsın sana ait olmayan şeyi diye, epiği payladım, sonra kızımı dışarı çıkarıp, hadi alın götürün şimdi dedim. Adamın bu hareketim hoşun gitmiş ki,  tamam siz kızdınız payladınız, bende artık götürmeyeyim dedi. Özür diledik gitti.
O asma kabaklarını ben artık hiç görmez oldum. Yeni nesilde herhalde tanımaz onu.

Bazı çocuklar vardır, her şeyin içini merak eder. Benim kızımda çok meraklı idi. Saatlerin içini merak eder, kırılan bozuk saatlerin içini teker teker söker tekrar takardı, kırılan derecelerin içinden çıkan cıva tanelerine de bayılırdı.  O her şeyin içini merak eden çocuk. Bugün ne yapıyor dersiniz? Atomun da içini merak ettiği için, atom altı parçacıklarını inceleyen, Amerikada tanınmış bir Astrofizik bilim uzmanı oldu. Size bugünlere nasıl geldiğini, geçirdiği maceralı hayatını hep anlatacam. 

Hatırladığım ve çok şaşırdığım bir sorusu da şöyle idi. İlk okula belki ilk başladığı senelerdi. 1965 seneleri olabilir. Mütaitler etrafta boş buldukları yerlere evler yapmaya başlamışlardı. Bunlar 3 veya 4 katlı apartmanlardı. Bizde bir gün otobüsle Kadıköy’den geliyorduk. Ziverbey durağında  durduk. Marmara üniversitesinin, Sigortanın ve Göztepe hastanesinin olduğu yerler bomboştu. Göz alabildiğine boş bir arazi. Tam durakta büyük bir oda, ortada masa, başında oturmuş bir çok erkek. Kızımda bana sormaz mı, anne bunlar orada oturmuş ne konuşuyorlar. Aman kızım ne bileyim ne konuşuyorlar. Ben veremeyince cevabı kendi verdi. Ne konuşacaklar, buralara ne binalar yapsak diye konuşuyorlar. Şaşırıp kalmıştım. Tabii neden olma sın. Bu kadar boş arsa bulmuşlar neler yapacaklar. Hakikaten oralara sonraki senelerde neler yapıldı. Marmara Üniversitesi, Sigorta, Hastahanesi.
 
Burada Kayın valdemin bir çok komşuları vardı aralarında 3 komşu ile gece gündüz görüşüyorduk gelinlerde bana arkadaştı ,Züleyha, Nur, Birsen. Bizde birbirimizi çok sevdik. Böyle olunca çocuklarımızda kardeş gibi büyüdüler, Büyük bahçeler de gönüllerince gülüp oynadılar. Hiç kavgada etmez çok güzel geçinirlerdi.Sadece Ahmet in ilk adımlarını atıp Serap a doğru gelip başındaki kurdeleyi çekmesini hiç unutmam.Birde Ahmedin kardeşi olacağını duyduğu zaman, kızım pek üzülmüştü ,niye diye sorunca , şimdi Ahmet kardeşi olunca onunla oynayacak benimle oynamaz sa demişti. Sonraki günler hep beraber pek güzel oynadılar, ama arada davul çalan bir oyuncak ayısı ile İbrahim'i korkutmayı ihmal etmezdi.
Serap hiç kardeş istemezdi niye istemiyorsun deyince de Ahmet i ,İbrahimi, Fahrünisayı Nesrin i gösterir işte benim kardeşlerim varya derdi. Ahmet le Aynı sene birkaç gün arayla dogdular okulada beraber başladılar.Annesi Arkadaşım Nur Çaglar ile çocukları Örnek al okuluna yazdıralım istedik.

Serap Örnek Al İlkokuluna başladıgı ilk gün arkadaşı Ahmet  Çaglar ile.

Kardeş kardeş  beraberce giderler dedik.
Yandaki resimde Okula ilk gittikleri gün.

 Çok fevkalade bir öğretmene düştüler. Öğrendikleri şeylere şaşırıyordum. Kızım öğretmenini çok sevdi.  Öğretmeni de onu. Her hafta imtihan ederdi, veli toplantı günlerinde de,  imtihan kağıtlarını,  temiz defterlerinin intizamını velilere  gösterirdi, . Karnesinde pekiyiden başka not yoktu. Güzel bir sene geçti. Yalnız 2. sene, sınıflar 70 kişiyi geçtiği için okul çift tedrisata geçecekmiş. Bu durumda haksızlık olmasın diye, kura ile öğretmen seçimi olacakmış. Bu kurada ne yazık ki kızım başka öğretmene düştü. Aman kızımın üzüntüsünü görmeyin. Alışır dedim bekledim. Okula gittiğimde eski öğretmeni gördü beni, Serap ın halini anlattı,   ders zili çaldığı anda, hemen eski sınıfının kapısına koşuyormuş. Sonrada öğretmeninin karşısına geçip,  boynu bükük öğretmenini seyrediyormuş. Ama bu hiç
şaşamadan bütün teneffüslerde aynı.
 Ne yapacağımı şaşırdım, yalnız
çift tedrisat olunca saatler bize uymadı. En uzak
biz olduğumuzdan araba ilk bize geliyordu.
 O zaman kaçta ne yemeyi yiyecek, uzun zaman
 yollarda geçecek, aç kalacak. Düşündüm mecburen
yakın okula vermeliyim. Kendine sordum,
iyi ama buradaki öğretmenimi bir göreyim dedi.       
Benim kızımda öğretmen meraklısı. Tamam dedim istediğin olsun. Bir gün gidip gördü, eh geleyim bari dedi. Bu öğretmeni de sevdi neyse.
 Birinci sınıfta öğrendiği ile bu sınıfta birinci oldu.
İlk okul bitinceye kadarda bu şekilde hep sınıf birincisi oldu. Mümessil oldu. Bu mümessillik lise senelerinde de hep devam etti. Hep başkan oldu. Okulda da, hayatta da hep
başkanlığı devam etti.
Yaramazlık yapmakta da başkandı.