15. 1940 ların sonu. 1950 lerin başı, Erenköy'de Genç kızlık yılları. Ablam evleniyor.

 Senelerce evde yattım, sanatoryumda yattım. En güzel senelerim yatmakla geçti. İyileştim yine bir sene evde dinlendim, mütemadiyen okudum, okudum. Müzik le uğraştım. En sevdiğim bisikletimde olmuştu geziyordum. Ama artık bir şeyler yapmalıyım. Ne yapmalıyım. İnğilizce öğrenmek için Berlich'e gideyim diyordum.

Bir gün eve uzaktan bir akraba geldi. Kendisi sanat okulu hocası idi. Beni evde boş otururken görünce niye bir sanat okuluna gitmiyorsun dedi. Berlich, akşam saatinde idi, gündüzde sanat okuluna giderim dedim, iyi fikir, ikisi çok yakındı, bir arada olurdu. Çocukluğumdan beri, ablamın yardımı ile dikişlerimi kendim dikerdim, ama olsun daha bilinçli dikmeliyim. Bizim zamanımızda hazır giyim yoktu ki. Konfeksiyon nedir bilmezdik. Ya kendin dikecen yada diktirecen.

Sanat okuluna, Berlich e, ikisine de yazıldım. Okulumu, arkadaşlarımı sevmiştim, yollarda gidip gelmelerde güzeldi. Yine hasta olurmuyum diyordum ama bu gidip gelmeler moral oluyordu bana. Dikişede nakışada yabancı olmadığım için çok güzel işler yapıyordum. Öğretmenler biz talebelerden 3 veya 5 yaş kadar büyüklerdi. Arkadaş gibi bir ilişkimiz vardı. Güzel geçiyordu dersler. O kışın nasıl geçtiğini anlamadım. İlk bahar geldi, Haydarpaşa Erenköy arasındaki o köşklerin bahçeleri leylaklar, güller, kapı üstlerinden , duvarlardan sarkan salkım söğütler beyaza bürünmüş ağaçlar, nefis bir görünümdü. Bu güzelliği öğretmenler ve arkadaşlarla paylaşmak istedim, eve davet ettim.         
Sanat okulu ögretmenlerim 

Erenköy’ün en güzel seneleriydi, her yerde ağaçlar arasında köşkler, birde baharın güzelliği. Hocalarımızda, arkadaşlarda bu güzelliklere bayıldılar. Bomboş sokaklarda bisiklete bindiler. Bilende bindi bilmeyende bindi, düşe kalka pek güzel eylendik. Her güzelliğin önünde resimler çektik. Bahçedeki küçük ağaçlardan meyve yemeği de her şeyi de çok sevdiler. Kışın yorgunluğunu attık üstümüzden diye teşekkür edip gittiler. Gelen misafirlerimizi eskiden biz trene kadar mutlaka geçirirdik, uzak yola gidiyormuş gibi uğurlardık. Arkadaşlarımı trenden karşıladığım gibi, onları yine trene kadarda geçirdim. Eski Erenköy banliyösünde böyleydi yaşam.
 
Okullar bitip yaz gelince ne yapacağım nasıl vakit geçireceğim. Bir dükkan, satmak için getirdiği bebekler yolda ezilmiş, onlara elbise diktirdiler bana. Küçük bebeklere rengarenk elbiseler dikmek pek eğlenceli oldu. Yeğenim gelince bu kadar bebeği görünce ne yapacak bakalım diyordum.


Elbise diktigim bebeklerim yegenim pek severdi.
Ağabeyimle yengem teftişe çıkmazlarsa bize gelirlerdi. Annem bu eve geçince hemen tavuk beslemeye başladı. Tavukları kuluçkaya yatırırdı , torunları gelince onları sevindirmek için. O çok sevdiğim, hiç yemek yemeyen yeğenimde onlara bakarak yemeğini yerdi. Her yaptığımız şey yeğenleri sevindirmek içindi. Annem torunlarını ne kadar çok severdi. Zerrinde babaannesini severdi ona babala der, kucağından inmezdi. Küçük ağaçlardan meyveleri kendi eliyle koparıp yemeyede bayılırdı. Onlar gelince yazın çok güzel geçerdi vakit.
Tavuklarımız Kuluşkadan çıkan pilişlerimiz hepimiz çok severdik.


Annem gelininide kendi kızlarından ayırmazdı. Gelini sabahları kahvaltısını yaparken arıdan korkar diye başında oturur arıları kovalardı. Bizde yengemle çok güzel anlaşırdık. Ben gitar çalardım o söylerdi. Her şey ede gülerdik, yalnız ağabeyimin kulakları iyi işitmediği için alıngandı niye gülüyorsunuz derdi, bizde o zaman üzülürdük. Geceleri de arkadaşlarla hep birlikte ya Caddebostan veya Suadiye gazinolarına gider dans ederdik. Bazende evde dolmalar köfteler yapılır kağnı arabaları ile Kayışdağı, Taşdelen, Alemdağına gidilirdi. Birde Darıcaya kiraz yemeye giderdik. Şimdi o Taşdelenler, Kayışdagları ne olmuş öyle. 8, 10, katlı apartmanlar. İnsanın inanası gelmiyor. O göz alabildiğince bom boş araziler, tarlalar, bağlar, bahçeler, nerde o yeşil çayırlar.
Kışın okula gidiyordum, yazın geziyordum, daha da ne yapmalıyım. Onu da buldum. Tanıdıklara iğne yapmaya başladım derken etraftan çağırmaya başladılar. Eşe dosta parası olmayana bedava yapıyordum, ama yabancılarda çağırmaya başlayınca, onlardan para aldım. Bisikletime atlayınca iğneciler gibi dolaştım. Birde karşımızdaki evde yaşlı bir karı koca oturuyordu kocası rahatsızdı, gece rahatsız olursa ne yapacam diye hanım pek üzülüyordu. Birini çağırmalarına imkan yoktu telefonda yoktu ki. Onlara, gece gündüz ne zaman olursa çağırın


Ablam ve Sadullh enişte


Ablam evleniyor. Vakko da desinatör olarak çalışırken her sabah aynı trenle gidip geliyor. Bir beyde görüp beğeniyor. Ablam Erenköy den trene binince ayakta kalınca hemen yer veriyor. Bu böylece devam ediyor. Ablamda bize anlatınca adı yer veren kaldı. Akşamları ablama sorardık yer veren ne yapıyor diye. Babamda erken yatardı yatarken de şüphelenmiş herhalde, bize hadi ben yatayımda siz dığdığı yapın derdi. Çok tatlı, çok anlayışlı, fevkalade bir insandı babam, onu sevmeyen yoktu. Bu dığdığılar fazla uzun sürmedi. Eniştem elini çabuk tuttu pek büyükleri yoktu kendi geldi istemeye. Nişan, sonra düğün. Evlerini Kurtuluşta tuttular. Çocukları olmadı. Mutlulardı, ablamın sadece şikayeti eniştemin sigara, birazda içki içmesi idi. Ama içince çok neşelenir etrafı da güldürür, neşelendirirdi. Teknoloji aletlerine meraklı idi, her yeni aleti ilk onlarda görürdük.