34. 1976, Serap İngiltereye Gidiyor


Kızım İngiltere de okumak için hazırlıklarını iyice ciddileştirdi.  Onuncu sınıftan beri dış ülkelere nasıl gidilir, orada okurken çalışma imkânı nasıldır, hep sorar dururdu. Bütün bunları Fenerbahçe de toplanıp eğlenirlerken öğreniyordu. Hayat dersi vardı orda. Faydalanmasını bilene tabii. Serap ta orada kim nerede okuyor diye araştırırken,  İngiltere de lisan kurslarına, üniversite ye gidenleri bulur sorarmış. Bu şekilde orada yaşayan arkadaşlarından her şeyi öğreniyordu. Çalışmak para kazanmak imkânı var mı, ne işler yapılır. Bütün bunları öğreniyor banada anlatıyordu. Bu arada kendi gitmeyi düşünürken etrafındakileri de heveslendiriyordu. Para durumu için kendine şöyle dedik, biz sana ancak 3 aylık okul parası 3 aylık geçim ve ev parası artı yol parası verebiliriz.  Havalara uçtu, tamam sonra ben iş bulup çalışacam dedi. Londra’da gideceği dil okuluna kaydını yaptırdı, davetiyesini de aldı. Topladığı evraklar ile pasaportunu Ankara da Milli Eğitim Bakanlığına  kendi götürüp, işini takip etmesi lazımdı. İlk defa yalnız olarak Anakaraya gitti. İşlerini kolayca halledip geri dondu.

Biz böyle her şeyi ayarlarken, lise coğrafya öğretmeni, Serap ın bu maceraya atılmasına çok üzülüyordu. Kızımla bir birlerini çok severlerdi.  Kendinin Londra da akrabaları varmış,  onlara anlatmış, ilk geldiği anda karşılayıp, ev bulunca ya kadar kendine yardımcı olabilir misiniz demiş. Gayet olumlu karşılıyorlar. Bir gün öğretmeni geldi bize, durumu anlattı. Bu ne güzel bir haberdi. Serap ın gidişine çok üzülüyordu öğretmeni ama ileriki senelerde kendi oğlu da bu yolu seçmez mi. Her halde Serap’tan cesaret aldı, Serap ona örnek oldu.


1976 -- Topaloglu Ailesi, London
Gidiş günü geldi,  Serap’ı yolcu ettik. Üzülüyoruz ama hiç olmassa tanıdık bir aile yanına gidiyor, o bize büyük bir teselli oluyor. Londra da karşılıyorlar evlerine götürüyorlar, evde 4 kız. Serap’ı da sonradan o kadar seviyorlar ki 5. kızımız oldu diyorlar. Gidişinin haftasına evini buluyor.  Ayrılıyor onlardan. Ama ayrılamıyorlar. Birbirlerini çok seviyorlar. Hakikaten 5. Kızları gibi oluyor, her Pazar onlarda. Kardeş istemezken 4 kız kardeşi birden olmuştu. Kızlar küçük,  çok seviyorlar Serap ablayı. Hiç ayrılmıyorlar ablalarından. Biri  sağında, biri solunda,  biri kucağında diğeri sırtında. Bu durumda Süheyla ablasının bir teklifi oluyor. Bak seni çok sevdik, başka yerde oturacağına bizde kal. Serap da düşünüyor iyi hoşta, bu durumda nasıl ders çalışacak. Çocuklar onu bir saniye bırakmıyorlar ki. Kısa zamanda kendini sevdiriyor, çocuklar seviyor, arkadaşları, öğretmenleri seviyor. Yine Erenköy lisesindeki gibi elebaşı oluyor, Cumartesi Pazar günleri Hyde Parkta eğlenceler düzenliyor. Öğretmenleri bile katılıyor bu yaramazlık günlerine.


1976 -- Victoria School of English, London
İngiltere ye gidişi bundan 35 sene evveldi, o günleri nasıl hatırlıyorum.  Gittiği andan itibaren bize adım adım yazardı, uzun uzun anlatırdı. Bende o mektupları saklardım, ilerde okuruz. Roman olur senin bu mektupların derdim. İşte şimdi bana roman oldu, okuyorum canım sıkıldıkça, o kadar güzel, o kadar da enteresan anlatırdı ki, yanında his ederdik kendimizi. Bir de o yaşta bir kızın neler yapabileceği vardı o yazılarda. Her zorluğa göğüs gerişini izlerdik adım adım. Şimdi bu anıları yazarken de bana yardımcı oluyor o mektuplar. Dalıyorum yaşıyorum o günleri.

Kimi  gün neşeli, kimi gün arayış içinde. Okulu ile işinin saatlerini uydurmak istiyor. Kimi gün param idare ediyor biraz işten çıkayım diyor,  sonra parasız kalıyor iş arıyor,  bulamayınca ne yapacağını şaşırıyor.  İşler buluyor saatler uymuyor. Okulla konuşup sınıf değiştirecek. Müfettişlikten işler takip edilecek. Daima çözülecek problemler var başında, hep bir telâşe içinde. Birde şimdi Üniversite arıyor. Bagzı Üniversiteler A Lavel istermiş, yani hazırlık sınıfı, daha lisan öğrenirken sene kaybetmemek için hazırlık sınıfını da okumak istiyor. Bu seferde hazırlık sınıfının saatleri giriyor araya. Hadi  bir problem daha. Bir güne sığdıracak. Sabah 8-12 lisan okulu, 13-17 arası hazırlık, 18-24 arası işe gidecek. Ama 23 de eve dönmesi lazım. Evin kapısı 23 de kapanıyor, o zaman başka ev aranacak. Oradan oraya koşturuyor ne türlü. Her an bir problemle karşı karşıya. İş aramak,  gazetelerden bulduğu işlerin peşinden koşmak, o yaşta bir kızın kolay yapacağı işler değildi.  Yılmadan koşturuyordu. Bizde bu mektupları okurken kimi zaman üzülür, kimi zaman da gururlanırdık kızımızla. Her bir şeyi de bize yazar anlatırdı. Bizde aynı arkası yarın gibi, mektuplarını ne türlü merakla beklerdik. Telefon yoktu ki o senelerde, sadece mektuplar la olurdu haberleşmeler. Postacının yolunu beklerdik ne türlü..