Evet, benim arkadaşlarla 20 şer gün arayla doğum yaptık. İlk
önce kızı olan bir kız daha doğurdu. Sonra diğer arkadaşın bir
erkek bebeği oldu. Bende bir kız bebek doğurdum. İnsanın çocuğu
olması ne kadar mutlulukmuş. Ne büyük sevinç kaynağı. Hele bir
kızım olduğuna ne kadar sevinmiştim. Ne dense kız çocuğunu daha
seviyordum. Bizim zamanımızda daha çocuğun ne olacağı doğumdan
önce bilinmiyordu. Doğduğu an öğrenmek bize sürpriz oluyordu.
Oda güzeldi. Kolay olmuştu doğumum. Herhalde hareketli olmanın
faydası vardı. Son günlere kadar hareketli idim, ev işleri yapmak,
yürüyüşler, gazinolara gidip dans etmek. Benim için sokakta
doğuracak derlerdi. Annem 4 çocuk doğurmuş , hep doğumları zor
olmuş, onun için beni de çok merak ediyordu. Bende ona doğuma
giderken haber vermedim, daha günüm var diyordum. Doğumdan sonra
duysun istedim. Öylede yaptım.
Adnan bir kızımızın olduğunu, hemde kolay bir doğum olduğunu müjdelediği zaman,
annem ne kadar sevinmiş. Yalnız erken mi oldu diye şaşırmış. Doğum kolay oldu ama,
sonradan uykusuzluğu ve iştahsızlığı beni bayağı üzdü. Geceleri hiç uyutmuyordu beni.
Oda da yatağı vardı, uyumayınca hadi birde eskilerinin usulü salıncak kurduk. Orda da
uyumayınca koynuma alırdım 10 dakika sonra onu da istemez. Aç mı acaba gazımı var, anlayamazdım bir türlü. Bu seferde babası ile battaniye ye koyar sallardık, ne yapacağımızı bilmezdik. Doktora götürürdüm, sağlıklı bir bebek derdi. Sabaha kadar oradan al oraya, gezdirir dururduk. Çocukluğundan belli etmiş, oradan oraya gezmeyi. Büyüdüğünde dünyanın bir ucundan öbür ucuna, Kuzey kutbundan, Güney kutbuna kadar gezdi, halende geziyor, o ilginç gezileri ilerde sizlere de anlatacağım.
Kiracı arkadaşlarla birlikte, büyütmeye başladık çocuklarımızı.
Kayınvalideleri de bir çocuk doktoru
kadar bilgili bir hanımdı, çok yardımı oldu
çocuklarımıza. Hanımı ben çok seviyordum, ama
gelinleri pek hoşlanmazlardı. Demek ki kayınvalideler
sevilmiyormuş. Çocuklar büyüdükçe birbirleri ile
anlaşmaya, oynamaya başladılar, birbirlerini öyle
sevdiler ki, her an beraber olmak istiyorlardı.
Ara kapıyı bile açıp, adeta beraber yaşamaya başladık.
Yemek yedirirken bahçede arkalarında beraber koşturduk.
Salıncaklar, eğlenceler hazırlamıştık. Çocuk yuvasına döndürdük bahçeyi. Ne kadar iyi olmuş bu durum .
Çok eğleniyorlardı. Bizde anlaştığımız için çok güzel geçiyordu günler. Yazın bahçeler de iyi eğlendiler. Kışında evde çok iyi oldu beraber oynadılar. Bu seferde evin içi çocuk yuvasına dönmüştü. Çocukluya kiraya vermeyelim derken, şimdide gitmeseler diyordum. Ama benim sevdiğim kiracı hanımı, gelinleri sevmiyordu, artık evlerine gitmek istiyorlardı. Geçinemiyorlardı kaynanaları ile. Her gün biri gelip dert yanıyordu bana. Bende hem gelinleri hem kaynanalarını sevdiğim için şaşırıyordum, ama bir yandan da iyice anladım ki, gelin kaynana bir evde zor. Bir yaz bir kış daha böyle geçti. 2 yaşlarına geldiklerinde, gelinler artık evlerine döndüler. Aman benim kızımın üzüntüsünü sormayın. Arkalarından adeta ağıt yaktı. Onlar gitti ben kaldım buralarda diye, ağladı günlerce. Onu nasıl oyalayacağımı bilemedim.
Benim kızımın çocukluğunda anaokulları yoktu.
O senelerde bu gün ki kadar çalışan annede yoktu, çocuklarına anneler kendileri bakardı.
Bisikletin arkasına demirden yuva yaptırdım, daha on aylıkken oturttum oraya. Yazın babası da binerdi bisikletine denize gider, gezmelere giderdik. Bu gezmeleri çok severdi.
Bahçelerde de komşu çocukları ile oynamak iyide kışın çocukları evde oyalamak bayağı zor oluyordu. Arkadaşı yoksa onunla mutlaka siz oynayacaktınız. Bende kızımın en sevdiği kitaplarla oyalardım onu. En iyisi kitap bakmaktı. Zaten bir yaşından beri kitap verdim eline. İstanbul’a, Kadıköy’e gittiğim zaman ona hep kitap alırdım. Hiç oyuncak aldığımı bilmem. Kitabı nasıl temiz tutacağını, ona yazılıp çizilmeyeceğini öğrettim. Daha sonraları boyama kitabı getiren oldu, ama onları hiçbir zaman boyayamadı. Çünkü kitabı kalemle karalamak olmaz. Ayşeğül Tatilde, Ayşeğül okulda, pek seviyordu o kitapları.
Birde ingilizce hayvanlı küçük kitaplar alırdım. Onları anlatırdım. Hayvanların çıkardıkları sesleri taklit ederdim. Oda anne, baba demeden ilk hayvan sesleri çıkarmaya başladı. İlk cik cik, hav hav, mır mır dedi. Eskiden her evin mutlaka kedisi köpeği de olurdu.
Bayılıyordu hayvanlara. Kuru fasulyenin içinden çıkan minicik kurtu bile severdi. Eskiden birde evlerde çocuklara ipek böceği besletirdik. Onların beslenmesi için dut ağaçları olurdu bahçelerde. Şimdi nerede bulsun çocuklar dut yaprağını.
Saatte bir otobüs varken yeni yeni münübüsler işlemeye başlamıştı. Kazeskerden Bostancı, Maltepe yolu yeni asfalt ve çok genişti. Münübüslere de bana da rahat yer vardı.
Bisikletin arkasına koydummu Ablama giderdik o yoldan. Kızımda bu yolculuğu çok severdi,
Kadıköy’e, İstanbul’a giderken de anneme bırakırdım. Annemi çok seviyordu. Çünkü anne annesi onunla tam gönlüne göre oyunlar icat ediyordu. Hele bahçedeki köpek tam ona akrandı sanki.
Annemle aramız bir durak ve aynı kaldırım üzerinde idi, onun için yürüyerek giderdik, Giderken de kızıma hadi sen anne ol ben çocuk beni sen götür derdim, elimi sıkıca tutar, kendi götürüyorum diye de çok mutlu olurdu. Anne anne biraz büyüyeyim de ben kınardan kınarda gelirim sana derdi. 5 yaşında olunca da, bakkala veya başka yerlere giderken, karşı kaldırıma geçmek için, aynı şekilde, hadi beni sen geçir derdim. O senelerde geçişlerde ışıklı lambalar yoktu, vasıtalar gayet seyrekti. Çok zaman yollar boş olurdu. Kızımda bütün dikkati ile soluna sağına, tekrar soluna bakmayı öğrenmişti. Yolu boş görünce hadi geçelim derdi.
Adnan bir kızımızın olduğunu, hemde kolay bir doğum olduğunu müjdelediği zaman,
annem ne kadar sevinmiş. Yalnız erken mi oldu diye şaşırmış. Doğum kolay oldu ama,
sonradan uykusuzluğu ve iştahsızlığı beni bayağı üzdü. Geceleri hiç uyutmuyordu beni.
Oda da yatağı vardı, uyumayınca hadi birde eskilerinin usulü salıncak kurduk. Orda da
uyumayınca koynuma alırdım 10 dakika sonra onu da istemez. Aç mı acaba gazımı var, anlayamazdım bir türlü. Bu seferde babası ile battaniye ye koyar sallardık, ne yapacağımızı bilmezdik. Doktora götürürdüm, sağlıklı bir bebek derdi. Sabaha kadar oradan al oraya, gezdirir dururduk. Çocukluğundan belli etmiş, oradan oraya gezmeyi. Büyüdüğünde dünyanın bir ucundan öbür ucuna, Kuzey kutbundan, Güney kutbuna kadar gezdi, halende geziyor, o ilginç gezileri ilerde sizlere de anlatacağım.
Kiracı arkadaşlarla birlikte, büyütmeye başladık çocuklarımızı.
Kayınvalideleri de bir çocuk doktoru
kadar bilgili bir hanımdı, çok yardımı oldu
çocuklarımıza. Hanımı ben çok seviyordum, ama
gelinleri pek hoşlanmazlardı. Demek ki kayınvalideler
sevilmiyormuş. Çocuklar büyüdükçe birbirleri ile
anlaşmaya, oynamaya başladılar, birbirlerini öyle
sevdiler ki, her an beraber olmak istiyorlardı.
Ara kapıyı bile açıp, adeta beraber yaşamaya başladık.
Yemek yedirirken bahçede arkalarında beraber koşturduk.
Salıncaklar, eğlenceler hazırlamıştık. Çocuk yuvasına döndürdük bahçeyi. Ne kadar iyi olmuş bu durum .
Çok eğleniyorlardı. Bizde anlaştığımız için çok güzel geçiyordu günler. Yazın bahçeler de iyi eğlendiler. Kışında evde çok iyi oldu beraber oynadılar. Bu seferde evin içi çocuk yuvasına dönmüştü. Çocukluya kiraya vermeyelim derken, şimdide gitmeseler diyordum. Ama benim sevdiğim kiracı hanımı, gelinleri sevmiyordu, artık evlerine gitmek istiyorlardı. Geçinemiyorlardı kaynanaları ile. Her gün biri gelip dert yanıyordu bana. Bende hem gelinleri hem kaynanalarını sevdiğim için şaşırıyordum, ama bir yandan da iyice anladım ki, gelin kaynana bir evde zor. Bir yaz bir kış daha böyle geçti. 2 yaşlarına geldiklerinde, gelinler artık evlerine döndüler. Aman benim kızımın üzüntüsünü sormayın. Arkalarından adeta ağıt yaktı. Onlar gitti ben kaldım buralarda diye, ağladı günlerce. Onu nasıl oyalayacağımı bilemedim.
Benim kızımın çocukluğunda anaokulları yoktu.
O senelerde bu gün ki kadar çalışan annede yoktu, çocuklarına anneler kendileri bakardı.
Bisikletin arkasına demirden yuva yaptırdım, daha on aylıkken oturttum oraya. Yazın babası da binerdi bisikletine denize gider, gezmelere giderdik. Bu gezmeleri çok severdi.
Bahçelerde de komşu çocukları ile oynamak iyide kışın çocukları evde oyalamak bayağı zor oluyordu. Arkadaşı yoksa onunla mutlaka siz oynayacaktınız. Bende kızımın en sevdiği kitaplarla oyalardım onu. En iyisi kitap bakmaktı. Zaten bir yaşından beri kitap verdim eline. İstanbul’a, Kadıköy’e gittiğim zaman ona hep kitap alırdım. Hiç oyuncak aldığımı bilmem. Kitabı nasıl temiz tutacağını, ona yazılıp çizilmeyeceğini öğrettim. Daha sonraları boyama kitabı getiren oldu, ama onları hiçbir zaman boyayamadı. Çünkü kitabı kalemle karalamak olmaz. Ayşeğül Tatilde, Ayşeğül okulda, pek seviyordu o kitapları.
Birde ingilizce hayvanlı küçük kitaplar alırdım. Onları anlatırdım. Hayvanların çıkardıkları sesleri taklit ederdim. Oda anne, baba demeden ilk hayvan sesleri çıkarmaya başladı. İlk cik cik, hav hav, mır mır dedi. Eskiden her evin mutlaka kedisi köpeği de olurdu.
Bayılıyordu hayvanlara. Kuru fasulyenin içinden çıkan minicik kurtu bile severdi. Eskiden birde evlerde çocuklara ipek böceği besletirdik. Onların beslenmesi için dut ağaçları olurdu bahçelerde. Şimdi nerede bulsun çocuklar dut yaprağını.
Saatte bir otobüs varken yeni yeni münübüsler işlemeye başlamıştı. Kazeskerden Bostancı, Maltepe yolu yeni asfalt ve çok genişti. Münübüslere de bana da rahat yer vardı.
Bisikletin arkasına koydummu Ablama giderdik o yoldan. Kızımda bu yolculuğu çok severdi,
Kadıköy’e, İstanbul’a giderken de anneme bırakırdım. Annemi çok seviyordu. Çünkü anne annesi onunla tam gönlüne göre oyunlar icat ediyordu. Hele bahçedeki köpek tam ona akrandı sanki.
Annemle aramız bir durak ve aynı kaldırım üzerinde idi, onun için yürüyerek giderdik, Giderken de kızıma hadi sen anne ol ben çocuk beni sen götür derdim, elimi sıkıca tutar, kendi götürüyorum diye de çok mutlu olurdu. Anne anne biraz büyüyeyim de ben kınardan kınarda gelirim sana derdi. 5 yaşında olunca da, bakkala veya başka yerlere giderken, karşı kaldırıma geçmek için, aynı şekilde, hadi beni sen geçir derdim. O senelerde geçişlerde ışıklı lambalar yoktu, vasıtalar gayet seyrekti. Çok zaman yollar boş olurdu. Kızımda bütün dikkati ile soluna sağına, tekrar soluna bakmayı öğrenmişti. Yolu boş görünce hadi geçelim derdi.