27. Serap Hayvanlarıçok severdi..1968 Ablam araba sonrada Televizyon aldılar


Serap Çocuklugunda hayvan meraklısı idi. İpek böcegi yetiştirirdi. Bayılırdı onların dut yapragı yiyişlerine. Koza örüşlerine  keelebek oluşlarını takip ederdi. Fasulyenin içinde oluşan kurtları bile oturup seyrederdi. Kedi ,Köpek, Kuzu Sokaklarda gösteri yapan ayı her hayvan kıymetli idi onun için.
Nerde köpek görse koşardı arkasından.                            Hiçte korkmazdı köpeklerden


Bayılırdı kuzulara.

Ayılardanda korkmazdı.











































































Ablamla Eniştem çok sevecen insanlardı. İlk başta araba aldıl ar bizide herkezide gezdirdiler.
 En sevdigimiz yer de Vaniköy tepeleri idi.


Baharda Erguvanlar açar, yeşil çayırlarda papatyalar. Doyum olmazdı buraya.

 1968 senesi ilk televizyonla tanıştık. Eniştem de görmüştük ilk defa. Deneme yayınlarına başlanmıştı. Haftada bir gün, oda akşam 6 dan 9 a kadardı. Fecri Ebcioğlu çok güzel programlar yapıyordu. Bizde bayılıyorduk. Her hafta ablamda idik. Serapta ne kadar seviyordu. Ablamın evi o günleri tele misafirler ile doluyordu.

Tele misaf ir lafını da televizyon programını yapanlar takmıştı. Eh tele misafirlerinizde geldi ise başlayalım programa derlerdi. Biliyorlardı çünkü, bütün televizyonu olanın evi böyle misafirlerle doluydu. Öyle samimi bir havada idare ediyorlardı ki, sanki içimizde yaşıyor, aramızda gibiydiler. Çocukların yakından seyrettiklerini bilirler, aman oğlum, sende kızım, o kadar yakın oturma, git bakayım annenin yanına derlerdi. Biliyorlardı tabii her evde televizyonun dibinde otururdu çocuklar. Bu konuşmalar çok samimi olurdu.

Birde hava raporu anlatan Ali Esin vardı. Görüntülerle ders verir gibi anlatır, bana sorular sorun derdi. Soru soran olmuşsa, soranın ismini söylerdi. Buda çocukların ismi televizyonda söylendi diye pek hoşlarına giderdi. Serap’ın da hazırdı soruları, neler neler sorardı. Ali Esinde Serapla konuşur gibi cevaplar verirdi. Aynı zamanda gazetede hava raporu köşesinde, Serap kızımız sormuştu, ona birde burada anlatayım der, tekrar o konuyu daha da açıklardı.

Fecri Ebcioğlu aman ne türlü eğlendirirdi. Yeni sanatçılar çıkarır tanıştırırdı. Mesela, Ajda’yı ilk o gecelerde tanımıştık, tanıtırken ileride çok sevilen, çok kıymetli bir sanatçı olacak demişti. Kendinin de Dünya Dönüyor şarkısını herkes pek sevmişti, çok moda olmuştu o senelerde. Siyah beyaz olmasına rağmen, bu 3 saatlik programlar çok hoşa gidiyordu.

Bu gün o programları arıyoruz. Elimizde kumanda yoktu. Herkes hep birlikte, büyük bir zevkle seyrederdi. Tam yemek saatine rastladığı için, her hafta gelen misafirler gelirken köfteler, dolmalar, börekler getirirdi. Herkes in oturduğu yerde ellerine tabaklarla verilir. Kalabalıktan çocuklar yerlerde otururdu. Aynı piknik yapılır gibi çok eğlenceli bir zaman geçirilirdi. Şimdi her televizyonun başında tek başına oturmuş birini düşününce, o günlerde böyle kalabalık oturup seyretmek hakikaten çok zevkli idi. Ama ev sahipleri de, benim ablam ve eniştem gibi misafirperver olursa, daha zevkli geçerdi o geceler.

Bir kac sene sonra Amerikan dizileri başladı. Dallaslar, Yalan Rüzgarları hele bir Kaçak vardı, Dr Kimble, yine hep beraber oturulup seyrettiğimiz dizilerdi. O Kaçak olduğu saatler sokaklar boşalırdı. Herkes o diziye yetişecem diye o saatlerde sokaklarda trafik olurdu. Yok yok yanlış dedim. Bizim o seneler de trafik nedir bilmezdik ki. Sadece diğer saatlere göre biraz kalabalık olurdu. Hırsızlar derlermiş ki, bir eve hırsızlığa girecek misin, bütün ev halkı Kaçak seyrederken gir. O saate kimse seni fark etmez, rahatlıkla çalarsın çalacağını.

Kumanda yoktu, başka kanal yoktu ki. Ne varsa severek seyrederdik. O sıralar bizde almıştık televizyon. 1975 senesinde Eurovision’a Türkiye de katılmıştı, televizyon da yayınlanacaktı. O gece evinde televizyonu olan, salonunu sinema salonu gibi hazırlamıştı. Olimpiyatlarda da aynı, televizyonu olan evler misafir kabul etmek için hazırlanırdı. O gecelerle bu günleri düşününce, hangisi güzeldi dersiniz?