36. 1977 Serap Londra dan geliyor..Akdeniz Gemi Gezisi

Serap Londra da kendi dertleri ile uğraşırken Yalova kampından tanıdığı bir arkadaşı da onun yanına geliyor. Ona da okul ve iş bulunacak. Evi tek kişi için tutmuş, iki kişi kaçak kalacak. Süheyla hanımın başına bir kız daha. Evdeki kızlar bu ablayı da seviyorlar.  Süheyla ablası da seviyor bu yeni kızını. Pazar günleri ev hasreti çeken bu iki kızına birden kucak açıyor. Serap’ın tabii işi bir kat daha artıyor. Arkadaşı yemek yapmayı  bilmiyormuş, şimdi birde onu doyuracak. O yüzden lokantada iş bulmak en iyisi, hiç olmasa bir öğün oradan yenecek. İş aranıyor, okul aranıyor. Günler böyle geçiyor.
Arkadaşı Oya ile kedilerini severken.
Resim yazısı ekle
Şimdide arkadaşının annesi gelecek. İki kişi derken üç kişi olacak gibi değil. Ev aranacakta, annesi ne kadar kalacak, ev kaç kişilik tutulacak. Ama her şeye rağmen annenin gelişi onlara moral oluyor. Seviniyorlar. Annesi gelirken aman neler getirmiş neler. Her birine seviniyorlar. Benimde evden yolladığım şeyler. Ayrıca örgü hırka ve bluzlar ne kadar makbule geçiyor.

Hele ördüğüm bir hırka onu bir hayli şaşırtıyor. Bir gün sokakta, bir kızın atkısını görüp pek beğeniyor. Bakıp kalıyor. Annem görse örerdi bundan bana diyor. Bende sanki içime doğmuş gibi ona bir hırka örüyorum. Aynı gördüğü atkının renkleri. Tam gökkuşağı renklerinde. Çünkü biliyordum eskiden beri severdi gökkuşağını. O yüzden hırkayı gördüğü an şok yaşıyor, o andaki sevincini anlatamıyor bana.


Artık anneleri var onlara güzel yemekler yapacak. Annesi markete gidiyor alışveriş yapacak. Kendini Türkiye de sanıyor, her şeyden çok çok alıyor. Serapta arkasında, o aldıkça bakıyor,  fazlasını sepetten alıp geri koyuyor. Aferin kızıma idareli olmayı iyi öğrenmiş.
Annesi geleli yemek yapmaktan kurtuluyorlar güzel yemekler yiyorlar. Ama anne bir hafta kalıp dönüyor.
Serap arkadaşları ile Hyde park ta..,











Bahar geliyor Serap’ta ev hasreti. Derken, bizden aldığı bir mektup onu pek sevindiriyor. Bir vapur gezisi. Şimdinin Mavi yolculuğu, hem de bu seferki Güney Avrupa sahilleri. Çok güzel zamana rastlıyor. Dersler bitiyor. İşten de çıkıyor. Dönünce arar yenisini. Bu yolculuğa çıkmadan biraz giysi lazım, ama para yok mayo bile alamıyor, artık Avrupa dan alırım diyor. Sevinerek koşup geliyor.
Marseile de kahve molası.
Bu seferki gezimiz de yine, Adnan’ın deniz yollarında çalıştığı için bedava. Yine daire arkadaşları ile yapılan bir gezi. Pire, Napoli, Roma, Marsilya, Barselona. İlk durağımız Pire limanı. Tarihi yerleri geziyoruz. Her limanda tarihi yerler yanında tabii alışveriş merkezlerini de geziyoruz. O tarihlerde bizde pek bir şey bulunmuyordu, o yüzden burada ne görsek hayran oluyoruz. Napoli de inince otobüs yolculuğu ile Roma ya geliyoruz. 
Roma.
O yolun iki yanındaki çiçeklere hayran oluyoruz. Kilometrelerce yol boyunca zakkumlar rengârenk. Sene 1977 henüz o tarihlerde bizde öyle güzel yollar yoktu. Roma da ki muhteşem Vatikan kilisesini geziyoruz. Saatlerce baksan, baktıkça bakarsın. Hayran kalıyoruz. Yalnız lisan bilmemek her an insanın karşısına çıkıyor, rehberler anlatıyor ama anlamıyorsun ki. Kiliseye girerken giyim mecburiyeti var, yolculuk bu, deniz yolculuğu, ekseriyet şortlu, hayır giremezsiniz şort yasak, mini etek yasak, omuzları açık bluz yasak. O yüzden Serap girmedi. Sokakların güzelliği, temizliği, mermer heykeller, çeşmeler. Sokaktan geçen atlı araba görüyoruz, süslü dört beyaz atla çekiliyor. Geleneksel bir gezi imiş. Gelin gezdiriyorlarmış. Şoför anlatıyor. Tercümanımızda Serap. Sonra şoförle konuşurken suratsız şoför çok gülüyor. Serap’a sebebini soruyorum. Anlatıyor,  şoför sen İtalyanca biliyor musun diye sormuş. 
Roma

Serap’ında bildiği sadece bir küfürmüş, onu söyleyince o suratsız şoför in gülmesi ondanmış. Neyse sonra arkadaş oluyorlar, anlatıyor etrafta ne görürse. Napoli de sokakta dolaşırken hiç tanımadığımız biri yaklaşıyor, bir şeyler anlatıyor anlamıyoruz,  sonra tarif ediyor. Çantama sahip olmalı imişim elimden kaparlarmış. Geceleri vapurda nefis yemekler, eğlenceler. Her sabah başka limanda uyanıyoruz, aman ne güzel şey. Her gezdiğimiz yer birbirinden güzel. Barselona  ya  bayılıyoruz. Yollar geniş, güzel. İki kenarda, ayrıca ortada da yürüyüş yolları.  Hep çiçekler içinde. Daracık yollardan geçiyoruz, oralarda ayrı güzel. Bir gece gemiye bayağı geç dönüyoruz, yollar bom boş, şoförün kırmızı ışıkta durup, yeşil ışığı beklemesine şaşırıyoruz. Bizde daha böyle şeyler yoktu. Bir markete gittik ki, girdiğimiz anda şaşırdık kaldık, kaç kat burası, her birini geziyoruz. Bizde daha böyle büyük yerler görmediğimiz için, nereye bakacağımızı ne alacağımızı şaşırdık kaldık. Her katta başka bölüm, giysiler,  yatak takımları,  örtüler,  porselen takımları. Her şeye bayıldık,  her bir şeyden almak istedik. Biz yine fazla bir şey almıyoruz, bazı arkadaşların kamaraları kendileri giremeyecekleri kadar dolmuş.  Marsilya da ki mezarlık. Herhalde biz bir parka veya çiçek bahçesine geldik sandık. Gemimiz geceleri yol alıyor. Yemeklerimiz harika. Yemekten sonraki eğlenceler, danslar. Çok güzel geçiyor vakit. Kimse yatmayı düşünmüyor. Herkes şezlonglarda mehtap seyrediyor. Mehtap yoksa da yıldızlar o senelerde oka dar güzeldi ki. Dönüşte bir gece kaptanımız bize, bu gece yatmayın diyor. Şansımıza Etna yanardağının lav fışkırtmasını göreceğimizi anlatıyor. Kızımızda çok eğleniyor kışınki yorgunluğu çıkarıyor. Avustralyalı arkadaşlar buldu, biz alışveriş düşünürken, onlarla daha akıllıca geziler yaptılar.

İstanbul’a dönünce Serap yine gidecek İngiltere ye. 3 ay daha akademik ingilizcesini ilerletip Ocak da üniversite ye başlayacak. Tam bu ara inanılmaz bir şanssızlık oluyor. İngiltere’de Thatcher başkan oluyor,  yabancı öğrencilere üniversite fiyatlarını iki katına çıkarıyor. Serap şaşırıp kalmış. Müfettişlikte gide gele bulduğu tanıdıkları ile dertleşmiş. Burs bulabilir miyim diye uğraşmış. Herkes den fikirler, nasihatler almış. Burada astrofizik okurken dışarıda çalışamazsın. Hem kazandığın para okula yetmez, hem de sana ders çalışacak vakit kalmaz. Sen git yine İstanbul da bedava oku üniversiteyi sonra Amerika ya gider astrofizik master ve doktoranı orada yaparsın diyorlar.  Serap’ın da aklına yatıyor ve de toparlanıp geri gelmeye karar veriyor.