6. 1939 Üsküdara Orta okula gidiyorum


Sene 1939 ilk okulu bitirdim, şimdi sıra geldi ortaokula, ama Beylerbeyinde orta okul yok. Üsküdar a gideceğiz. Okul da Üsküdar Doğancılar da, Köprülü konak, kayıt oldum, yalnız ilkokul arkadaşlarımdan ayrı düştüm.Onlar Fransızca ben almanca sınıfına. O zamanda mı kura usulü vardı bilmem ki. Fransızca daha revaçta idi. Şimdinin İngilizcesinin yerine Fransızca öğrenilirdi. Zengin ailelerin evinde matmazeller olur, evin gençleri ne hem Fransızca hem de bir müzik aleti öğretirdi.
Evet, Üsküdar da okula yazıldık. Vapurla gidip gelmeye başladık. Arkadaşlar hep birlikte gidip geliyorduk, çok zevkli oluyordu.

Geçmişten günümüze yazı dizimde anlatmıştım ama o yazımı okumayanlar için yine anlatacağım. Babam memur ve biz 6 nüfuz.  4 kardeş hepimizde okuyoruz,  vapur ve tramvay ile gidip geliyoruz. Babam idareyi öğrenmemiz için, aylık aldığı gün bize de para verirdi. Vapur,  tramvay parasını hesaplar birazda fazlasını koyar ve bize derdi ki. Bakın ben memurum, aydan aya para alıyorum başka param yok. Sizde ona göre harcayın. Böylece bizde paramızı idare etmeyi örgendik. Vapurda 1.mevki ile gideceğimize 2. mevki ile gider Tramvaya bineceğimiz yerde güzel havalarda yürürdük. Ay sonunda, artırdığımız paramızla istediğimiz bir şey alırdık,  çok zaman bu bir roman olurdu. Annemde çok idaresini bilirdi. Her işini kendi yapardı, yardımcısı yoktu. Her şeyi idareli kullanırdı. Çoraplar gibi pantolonlarda yamanırdı. O zaman şimdiki gibi yırtık moda değildi bulicin yoktu. Kumaş pantolon giyiliyordu. Güzel ütülü olması da şarttı. O senelerde kızlar pantolon giymezdi. Pantolon yok çizme yok kışın bacaklarımız üşümez miydi? Kışın altı kauçuk ayakkabı giyerdik, veya ayakkabı üstüne şoson denilen bir şey giyilirdi. Karda kışta onu giyerdik, bilege kadar olan ayakkabılara potin denirdi. Birde ayakkabı üstüne süs diye takılan tozluklar vardı. Onlar yünlü kumaştan,  yandan düğmeli, dize kadar uzunu bacağı biraz korurdu. 50 li yıllarda bile çizme yoktu. Ancak karda giymek için şimdiki sarı lastik çizmeler çıkmıştı. Yazında altları kösele ayakkabı giyilirdi, eskiyince de ayakkabı tamircileri tamir ederlerdi.
Okula giderken fitilli siyah çorap giyerdik. Okul kıyafetlerimizde ilk okulda orta ve lisede hep siyah önlük giyilirdi. Beyaz yaka takardık. Orta ve lisede başımıza kasket takmamız şarttı. Lisede sarı şeridi vardı. Benim bahis ettiğim 30 lu 40 lı yıllar. 60 lı yıllarda ilkokullarda mavi önlük modası çıktı. Orta ve liselerde, biraz değişik kıyafetler giyilmeye başlandı.
40 lı yıllarda, etek boyları diz kapağının üstüne geçemezdi. Sık sık kontrolden geçerdik. Saçlarımızda öyle,  ya kısacık olacak yada örgü.Burada size başımdan geçen komik bir olayı anlatayım. Okulumuz 2 tedrisat. Öğleye kadar 5 ders yaptığımız için teneffüsler 5 dakika. Bende derste sıkışmışım tuvalete koşuyorum. Bir baktım merdiven başında kızlar sıralanmış, ne oluyor dememe kalmadı, müdür muavini hanım, beni de yakalayıp çekti kenara. Bir kızı alıyor önüne, paylıyor bu saç ne, nedir halin, sonra vuruyor makası, bir taraf tan saçı bir kesiyor ki, o tarafta saç gitti. Nasıl gidilecek eve. Önümde saçı kesilecek kız çok, bana sıra gelinceye kadar ben yandım, olacak gibi değil. Sıra kendine gelen kaçacak delik arıyor. Onlar kaça dursun, ben en arkadan çıktım gittim kadının önüne, al keseceksen kes der gibi, kafamı önüne uzattım. Tek kessinde nasıl keserse kessin, ben tuvalete gideyim.  Kadının bu durum pek komiğine gitti ki, o suratsız bağırıp çağıran kadın bile gülmeye başladı. Bana da hadi git dedi, saçımda kesilmekten kurtuldu. Ama hakikaten hiç umurumda değildi isterse keseydi. Tek beni yolumdan alıkoymasın. Git der demez, tuvalete koşmamdan anlamıştır sıkıntımı. Bu durumda diğer arkadaşlarda saçı kesilmekten kurtuldu.
İlk Okuldaki gibi burada da uslu ve çalışkan bir talebeydim, hocalarım çok seviyordu beni. Güzel bir sene geçirdim iyi derecede sınıfımı geçtim.
Fizzik ögretmenimizle birlikte
Ikinci sene Üsküdar Fıstıkagacın da yeni bir okul açıldı. Bizi Beylerbeyinden gelenleri o okula nakil ettiler, ama bende bir problem çıktı. Ben Almanca okudum orada Almanca yok. Fransızca ve İngilizce var. Sen yine bu okulda kalacan dediler. Aman yapmayın, ben arkadaşlarla gelip gidiyorum onlardan ayrılamam. Bende bu yeni güzel okulda okuyacam. İngilizce okurum dedim.  Olurdu olmazdı razı ettim, beni de aldılar yeni okula, sevindim. İngilizce okuyacam daha güzel. Dersler başladı, birkaç gün geçti, bir gün müdür geldi sınıfa,  Leyla Çelebi kim dedi, ben kalktım, kızım seni öbür okula yollayicagiz ingilizceyi yapamazsın. Aman yapmayın, bakın görün çok çalışıp, yetişecem arkadaşlara, gitmem o okula. Müdürde razı oldu, ama bak ben yine gelip soracam öğretmenine, dedi ve gitti.
Arkadaşım Sevim Atasev.
Benim bir arkadaşım vardı Atatürkün özel katibinin kızı, Sevim Atasev o bir sene evvel Amerikan Kız kolejine başlamıştı, yollarda aynı vapur ve tramvay ile geliyorduk, onun yanına oturup, gelinceye kadar o günkü dersi öğreniyor, tercüme sinide yaptırıyordum öğretmen derste ne sorarsa ben cevap veriyordum. Tercümede edince öğretmen şaşırıyordu. Müdürümüz dediği gibi bir gün derste geldi, beni sordu, ögretmenin cevabı hoşuna gitti. Aferin hadi otur bakalım dedi, bu şekilde öbür okula gitmekten kurtuldum, hemde müdürümüz beni çalışkan olarak tanımış oldu. Bir gün dersten çıkarken beni yanına çağırdı, gel bakalım sana bir ödev vereceğim, vestiyer anahtarı sende duracak, oraya sen bakacaksın dedi. O günden sonra ne zaman kontrol etse, ben vazife başındayım. Aferin sen verilen vazifeye sadıkmışsın diye teşekkür etti. Sonrada beni çok sevdi, nerde görse, konuşup hatırımı sordu. Derslerimde iyi idi bütün hocalarımda seviyordu beni. Bende onları seviyordum. En çokta İngilizce hocam sevdi beni.
Tarih hocamda severmiş, Kadıköyüne taşındıktan sonra tramvay da beraber gidip gelirken anladım. Okul çıkışında beni beklerdi, yollarda güle eğlene giderdik. Arkadaşlarıma anlatınca şaşarlar, o suratsız kadın nasıl güler ki derlerdi. Kadıköy de evlerimiz yakındı beni evine bile davet etmişti.
Böylece ortaokul bitti. Sene 1942, yazın bir akrabaya Büyük Adaya gittik,  sevgili İngilizce hocamda orada değilmi. Gözlerime inanamadım.  Aslında biz uzaktan akrabaymışız, ne kadar şaşırıp sevinmiştim.