21. Ben bu evi sevemedim

 Ben bu evden de sıkıldım, Adnan’dan da sıkıldım, kaynanamdan iyice sıkıldım. Kaynana yanında oturmak ne kadar zormuş. Adnan’ın lüzumsuz yere bağırmaları, sebepsiz küfürleri, benim hiç duymadığım sözlerdi. Hiç alışık değildim. Ne yapsam bilmem ki. O sözler benim sade evde değil, ne sokakta ne etrafta duymadığım sözlerdi. Şimdi her yerde sade küfür değil, vurmalar öldürmeler, her türlüsünü görüyor duyuyoruz. Şimdiki gençler, benim bu sözlere niye bu kadar tepki gösterdiğime şaşacaklar. Şimdiki bu dövmeler öldürmeler yanında, bu nedir diyecekler. Ben böyle şeyler görmediğim için, ben kavga etmesini, bağırıp çağırmasını bilmediğim için. Bana bu sözler öldürmek le bir geliyordu. Kaynanamın da bir yere giderken arkamdan söylenmesi beni hasta ediyordu. Ben yalnız giderken de Adnan’la da bir yere gitsek, aynı şekilde arkamızdan söyleniyordu ne türlü. Giderken ayrı gelirken ayrı. Kaynanam o zamana kadar hiç oğlundan ayrı yaşamamış. Adnan askerliğini bile İstanbul da yapmış. Birkaç deniz aşırı işi olduysa da yine dönecek eve. Bu yüzden beni paylaşamadı oğluyla, kıskandı. Ne istiyordu benden. Onu oturttum köşeye, hiçbir iş yapmıyordu. Her şeyi yapıyordum. O sadece köşede oturup kuran okuyor, tespih çekiyor, namazını kılıyordu. Komşusu gelince de onunla dedikodu yapıyorlardı. Komşunun da gelini vardı. Çekiştirin bakalım gelinlerinizi. Bir ara geldi ki hakikaten hasta oldum. Kolit olmuşum. Kolit in 2 cinsi varmış. Biri iltihaplı cinsi. Benimki ikinci cinsi. Yani sinirlendikçe kolit olurmuşum. Psikolojik bir hastalık. Ne kadar perhiz yapsan da sinirlendikçe bu hastalıktan kurtuluş yok. Gelde sinirlenme. Sinir kolit yaparmış. Kolit sinir. Perhiz yaptıkça zayıf düştüm, halsiz düştüm, iyice hasta oldum. Annem yine hasta olurum diye korktu, biraz gel sana ben bakayım dedi. Evimizin sakinliğini özlemişim, annemin yemeklerini özlemişim iştahım açıldı yedim, ne yersem yiyeyim ne kramp ne ağrı. Bana tatil gibi geldi. Kendime geldim. Adnanla da nişanlı hayatı yaşadık. Vakit buldukça geliyordu. Bazı geceler veya Pazar günleri, beni alıp sinemaya veya arkadaşlarına gidiyorduk. Aman bu hayat ne güzelmiş, keşke evlenmeseydik, senelerce nişanlı kalsaydık. Ama bir gün eh yeter artık dön eve dedi. Hiç istemeyerek döndüm eve. Yok bu evde ne varsa daha dönerken sıkılmaya başladım. Ayaklarım geri geri gidiyordu. Geldim, arası bayağı geçmişti, bir gün Adnanla bir arkadaşıma davetli idik. Bayağı hazırlandım kendime elbise diktim. Günlerden Pazar, Adnan da evde, oda hazırlanıyor ne giysem diye bakıyordu. Berbere gittim, dönüşte baktım Adnanda bir hazırlık yok vazgeçmiş, gitmeyecekmişiz. Annesi hasta imiş bırakamazmış. Ben giderken iyi idi ne olmuş ki. Ne olduğu belli. Gelde sinirlenme, duramayacağım artık, yeter bitti. Otur bak annene. Ben yokum, yine annemdeyim. Tuhaf bir şey, ne üzülmek, ne ağlamak , adeta hafifleyip rahatlıyorum anneme gelince. Hiç eve dönmek istemiyorum, dönmüyorum da. Aman anne evi pek iyi, niye döneyim ki. Bir hafta geçmişti ki bir telefon, bir yer söylüyor gel konuşalım diyor. Lüzum yok konuşmaya dedimse de, ne söyledimse de, ısrarlı. Ama buraya gelmeye de yanaşmıyor, eve de gelmeyeceğimi bildiği için ısrarda. Hadi gideyim bakalım. Buluşunca kandıracağına emin. Kandırdı tabii. Geldim ama yine sıkıntılar basıyor bana, yine oturamayacağım, sıkılıyorum, boğuluyorum. O sıra Celal ağabeyim yengemi Bursa Yenişehire götürüyormuş, bana hadi senide götürelim değişiklik olur dediler. Dünden hazırım, evden kaçmak olsunda. Hem sevdiğim yengem, hem Murat. Birlikte olacaz, daha arabaya binerken yengem le gülmeye başladık. O evde sıkılan ben değilim. Neşem yerinde. Muradı seviyoruz, Murat daha kundakta. Sabahat acemi kundak yapamıyor. Her şeye gülüyoruz. Her şey güzel. On gün kaldık, ama bir gün sıkılmadım, o kadar eğlendik, o kadar güldük ki. Çok güzel bir gezi oldu. Murat yanımda onu seviyorum o yeter. Bir günde Bursa ya gezmeye gitmiştik, bir falcı varmış oraya gidelim dedik. Gittik kadının anlattıklarına ağzım açık dinledim, aynen beni anlatıyordu. Evden sıkılmamı hastalığımı, Adnan içinde anlattıkları aynı idi. Bağırıp çağırmalarına kadar anlattı. Şimdi bağırıyor arkasını dönünce geçiyor. Yalnız yakınınızda biri var o size rahat vermiyor. Hep aranızda. Huzurun yok ondan. Senin kocan aslında iyi bir insan. Hepsi geçecek, her şey yoluna girecek, sabırlı ol kendini üzme, sonunda mutlu olacaksınız dedi. Hepimiz ağzı açık dinledik. Geçmişi olduğu gibi anlattığına göre, gelecek için söyledikleri de doğru olur inşallah dedik. Yengemle gülerek geçti 10 gün. O daha kalacaktı ama Adnan telefon ediyor, Yalova’ya gel, bende gelip alayım seni oradan diyordu. Dur biraz daha diye atlatıyordum. Bir gün, şu günü Yalova’dayım, orada bekliyorum deyince geleyim bakalım dedim. Buraya, Bursa Yenişehir’e, nişana geldiğimiz o yoldan, birde güzel havada geçeğimde, o yolu nasılmış bir göreyim dedim. Mevsim bahardı, ağaçlar çiçek açmış, rengarenk kır çiçekleri, o karlı havada bizi o kadar korkutan yol, meğerse ne kadar güzelmiş. Ama yine de uçurum tarafına bakmamak şartı ile. Adnan beni özlemiş. Neler yaptığımızı, günlerin nasıl geçtiğini anlattım. Ona, falcıyı da anlattım. Dinledi, oda adeta şaşırdı. Eve geldim ama yok, yok sevmiyorum bu evi. Bu evde ne var bilmem ki. Yine nerelere kaçsam ki.


Adnanla 1956 seneleri

Adnanla sinemaya gittigimiz bir kış günü görçekte çekilen resim