26. Annem Babam Konya'ya Taşınıyorlar

Annem yakınken çok mutlu idik. Yalnız babamın mütevellilik işi çıkınca Konyaya gitmeleri bizi çok üzdü. Hele annem nasıl üzülmesin. Serap'ı çok seviyordu. Deli oluyordu torunu için.
. Ben evlenirken evim yakın diye sevinmişti, şimdi kendi gidiyordu uzaklara. Babam yine geliriz, uzun sürmez işimiz dedi ama, büyük işler açıldı başına.
Mütevelli olduğu vakıf için dükkân inşaatlarına girişti, bu işler kolay biter mi? Özlüyorduk, yazları gidiyorduk.Bende bu sayede doğduğum memleketime gitmiş oluyordum. Serapta oraya giderken, anneannesini göreceği için sevinirdi. Oradaki hayatta değişikti, çok hoşuna gidiyordu. Mevlana Müzesini de sevmişti. İlk gittiğimizde sorular sordu  ne türlü. Bende ona anlayacağı gibi anlatmaya çalıştım. Her şeyi ayrı ayrı anlamaya çalıştı. Büyük adam gibi hareket ederdi, sessizce sorardı soruları.  Erenköy de pek geceleri sokağa çıkarmadığımız için, ilk başlarda gece sokağa çıkmayı bayağı yadırgadı. Bir gecede çoktandır gitmedikleri bir arkadaşlarına gidiyorduk,  aralarında bu sokak mıydı, öbürümü idi diye konuşmalarını duyunca, ay biz şimdi evimizi mi kaybettik diye pek korkmuştu. Yazları biz giderdik, arada da annem gelirdi. Annemi  trene karşılamaya giderdik. Tren istasyona gelip pencerede anneannesini gördüğü an, sevincinden öyle bir çığlık atardı ki görülecek şeydi. Diğer zaman mektuplaşırdık. Ben her Çarşamba mektup yazar Perşembe günleri pazarımız vardı, pazara giderken ilk işim mektubu postaya atmaktı. Annemde Konya da ana caddede oturuyorlardı . Cumartesi günleri saat birde bayrak merasimi için bando mızıka geçermiş, tam o saatte de postacı benim mektubumu getirirmiş. O yüzden annemde bando sesini duyunca sevinirmiş. Çocuk gibi koşarmış pencereye. Bu böylece senelerce sürdü. Annemi çok mutlu etmişim ki, bana dua ederdi, sen beni çok mutlu ettin, kızında seni etsin. En güzel duayı etmiş bana. Hakikaten kızımda çok hayırlı bir evlat oldu.

Annem Konya ya gidince üzüldük, ama yinede arada o geliyor biz gidiyor  görüşüyorduk. Bir gün babamdan öyle bir haber aldık ki, o zaman yıkıldık işte. Annem  hastanede imiş. Ablam ağabeyim hepimiz bir anda toplanıp yola çıktık. Serapta  o  anda  okulda, hemen  gidip  onu da  aldık. Nasıl  gidiyoruz. Gittiğimizde  hepimiz eline sarıldık. Hiçbir hareket yok. Yalnız Serap’ın elini tanıdı sanki tuttu bir vakit. Ertesi günü kaybettik annemi. Ağlıyorduk. Kızımda ilk defa böyle bir durumla karşılaştı şaşkındı. Üzülüyordu. Anne kaybı ne  üzücü imiş. Ben gene evliyim, kızım olmuş. Ya çocukken annesini kaybedenler, Annesini hiç görmeyenler. Hele şimdi babaları tarafından gözünün önünde öldürülenler. Annesi gözünün önünde öldürülünce o çocuk ne yapar, bütün hayatı boyunca bu acı ile nasıl yaşar, hiç düşünemiyorum. Bu durumlar varken bu anneler gününü hiç sevmiyorum. Bir kere anneler sade bir gün mü hatırlanır. Annesi olmayan çocuklar, çocuğu olmayan anneler. Hele çocuğu olup da ölen anneler ne yapar bu günde. Yok hayır, bu anneler gününü hiç sevmiyorum.

Babamı bir vakit yalnız bırakmadık, Konya da  kaldık, ama kızımda  okuldan kalmasın,  bu gelen giden arasında üzülmesin diye düşündük, bir okula misafir talebe olarak yollayalım dedik. Babam büyüklerinden kalmış bir vakfın mütevellisi olmuştu. Bu vakıf namına bir okulun fakir çocuklarına yardım ediyordu. Okula birde kütüphane yaptırmıştı. O okula gidip müdüre anlattım durumu. Aman nasıl alakadar oldular. O günde okulda müfettiş varmış. Müfettiş kendi eliyle alıp Serap ı sınıfına götürdü, öğretmenine teslim etti. Bir öğretmende bize yakın oturuyormuş, oda Serap ı sabah aldı götürdü, akşam getirdi. Böylece Serap yeni bir okula başladı. Ama arkadaşları bu duruma şaşırıyorlarmış. Sınıfa müfettiş getirdi. Sen hep müdürün odasına girip çıkıyorsun, öğretmenin elinde gidip geliyorsun. Sen kimin kızısın, müfettişin mi, müdürün mü, yoksa öğretmenin mi?

Demek babam çok sevdirmiş kendini.  Sonra babamın yaptırdığı kütüphaneyi de gördük,
çok güzeldi. Babam seneler önce 40 lı senelerdi, Beylerbeyinde otururken de Halk evinde çalışıyordu, orada da bir kütüphane yaptırmıştı.Sonraki senelerde de Erenköy’de yine Halk evine
 kütüphane yaptırmıştı, demek çok seviyordu kütüphane yaptırmayı.

Serap da hiç yabancılık çekmedi okulda, çalışkanlığı, akıllı uslu davranışı ile sevdirdi kendini. Oradan ayrılacağımız zaman bayağı üzüldü öğretmeni.

1965 Konya Vakfın Sokagı      Babam  vakfa kazandırdıgı Kütüphanenin önünde.Yukarda Babam Sait agabey ve Şahika..

Bir vakit kaldık babamın yanında, ama artık dönecektik. Babamı da alıp getirmek istedik,  katiyen gelmedi bizimle. Annemi o kadar severdi ki, Ayşe’yi burada yalnız bırakıp gelemem sizinle diyordu. Aklımız kalarak döndük.

















Döndük ama yalnız ne yapacak aklımız babamda, aslında üzüntüden hasta. Konya da  akrabalar vardı, kızları oğulları kalabalık aile, eksik olmasınlar biz gelir yanında kalırız dediler. Evde müsait idi, babama çok iyi oldu oyalandı onlarla. Yalnız değildi ama yine içimize sinmedi, bir ara yine gelip dolaştık. Babam bayağı çökmüştü. Akrabalarla   ne kadar oyalanıyor olsa da boynu büküktü üzgündü. Gelişimiz onu çok mutlu etti. İyi ki bir sefer daha gelmişiz, annemin arkasından çok yaşamadı , sekiz ay sonra öldü. Annemi hakikaten ne kadar çok seviyormuş.