28. Serap Zihni Paşa ilk okul unu bitiriyor ve Erenköy Kız Lisesine Başlıyor


Serap Yeni Zihnipaşa okulunun ilk mezunu. 5. sınıf karnesi ile
Kızım  ilk okulda  çok çalışkan, tanınan sevilen  bir talebe. 4. sınıf  son günleri,  bir gün  müdür bey çağırıyor  kızımı,  annene söyle  yarın  bana gelsin  diyor. Ertesi  gün  gidiyorum. Erenköy’de  Telli  Kavak da, yeni  bir  okul yapılmış. Bitmiş  durumda  ama  içinde  sıralardan  başka  hiçbir  şey  yokmuş.  Bundan  sonrası  bize  kalmış. Müdür  bey  benden  rica  ediyor,  4 arkadaş  daha  bulup  dernek  kurmamızı, sonrada  okulun  eksiklerini  tamamlamamızı  istiyor. Hemen çalışmaya başlıyoruz. İlk başta  perde lazım. Adnanın  arkadaşları  vardı,  2 kardeş perde satıyorlardı.
Osman Kuzu, SabihKuzu kardeşler.
İlk onlardan rica ediyoruz,  bizi kırmıyorlar, kısa zamanda  perdeler hazır. Arkadan neler lazım,  yemek pişmese bile okula ocak lazım, tabaklar, bardaklar,  fincanlar, temizlik malzemeleri, neler lazım değil ki. Bütün bir yaz  çalışıyoruz. Açılış gününde  okulumuz tamam.  O kışta  aidat topluyoruz. Hem eksik tamamlıyor hem de  ihtiyacı olan talebelere  yardım ediyoruz. Aman ne güzel  bir meşgale  çıktı bana.her şey tamam ama müsamere salonunu bir türlü tamamlıyamıyoruz, salona iskemle koymamıza bir türlü razı olmuyor, müdür bey. Onun istedigi yerli koltuk.
Bize sonra izah ediyor. İskemle olursa kaldırmak kolay onları hemen kaldırır oraya iki sınıf yaparlar. Bir okulun  müsamere salonu mutlaka olmalı.
Zihnipaşa ilk okul hocasları Jale ve Necla hocaları ile birlikte. hanımla

Kızım  seviliyordu, öğretmenleri  bize geliyor görüşüyorduk. Yalnız  kızımı  kıskanan lar  annen  hep okulda onun için  sen çalışkansın demeye başlıyorlar. Orta okula  gideceği zaman, ama bak  sakın bir daha  orada da  okula gelmek yok, okul derneğinde  falan da çalışma demişti.

Serap artık orta okullu Benim bisiklette onun olmuştu artık.

Evet  orta okula başlayacak. Gideceği okul  Erenköy Kız Lisesinin  orta kısmı. Kayıt olmaya gittik. Lisan  kura  ile çekiliyor. Fransızca  çıktı, aman  kızımda  bir ağlama  sormayın. Erenköy Lisesi  böyle bir ağlama  görmemiştir  herhalde, yer gök inledi. Hayatta kızımın böyle ağladığını  görmemiştim. Kayıt  olamadan  çıktık okuldan. Ama ne yapacaz, mecburen  o okula gidecek. Okul  yakınımızda, tanınmış iyi bir okul. Bu seferde  baba gitti kayıt için, bende  kızımla  konuşmaya başladım, bak kızım   babanda  Fransızca çekebilir, sakın üzülme hakkında hangisi hayırlı ise, sonrada İngilizceyi öğrenirsin, iki lisan öğrenmiş olursun dedim. Ve hakikaten babada  Fransızca  çekiyor. Ne ise konuşmam faydalı olmuş  hiç ses yok.

Erenköy Lisesinde de  yine çok çalışkan ve sevilen bir talebe  oldu. İlk okul birinci sınıftan itibaren sınıf başkanı idi, burada da o başkanlık devam etti. Her hususta da  elebaşı  idi, yaramazlık dahil. Öğretmenleri çok sevdiler, oda öğretmenlerini  o kadar severdi ki, ne kadar  okula gelmek yok dedi  ise, yine  öğretmenleri ile ahbap olduk. Her sene sınıfını hep iyi derecede teşekkürle iftiharla geçerdi. Bende sorardım, sınıf geçme hediyesi ne istersin derdim, hep   civciv isterdi. İstediğin o olsun der alırdım, aman ne mutlu olurdu.  Bir sene yine istedi civciv. Yalnız biraz büyüyünce  ne yapalım,  evinde kümesi olana  verirdik, o zamanda çok  üzülürdü . O sene  orta okulu bitirme hediyesi bahçeye bir kümes yaptırdım. Rahatça gezmeleri için önünde de telli bahçe.   Aman ne kadar  sevinmişti. Bir gün baktım, daha civciv alıp koymamıştık, kendi girmiş kümesin  telden bahçesine, oturmuş orada ders çalışıyor. Hiç unutamam onun  o günkü  halini. Civcivleri aldık, küçükken yine ilk başta  sepet içinde odasında baktı sevdi.  Büyüyüncede  kümeslerine  koyduk, aman artık ne kadar mutlu idi, bütün mutluluğu  Fransızca hocasının  verdiği  sarı kedisi ve civcivleri idi. Evet  Fransızca  çekince  üzülmüştü ama  her zamanda Fransızcası  çok iyi idi. Bende  Fransızcayı sevsin diye  ona yazları, bir üst sınıfın dersini aldırırdım. Bu çok iyi  oluyordu.  Hocasını daha iyi anlıyor  ve dersi de daha çok seviyordu.

Okul tek tedrisattı, eve 3 te geliyordu, soyunup  elini yüzünü yıkadı mı  kahvaltı  sofrası hazırdı, o zaman karşısına oturup  onu konuştururdum, okulda  neler yaptınız,  yarın için hangi dersi  çalışacan, eğer öğretmen anlatacaksa  sende bir kere  o derse  göz at  derdim. Onun o kadar faydası olurdu ki,  dersi  daha iyi anlardı. Yarınki çalışacağın  dersi  bana anlatmak istermisin derdim. Öğretmen ödev  verdi ise  bana söyler  ona faydalanacağı  kitaplar bulurdum, evde yoksa da  alırdım. Bir sefer biyoloji  öğretmeni  hayvanlarla ilgili ödev vermiş,  bende ona  hayvanlı bir kitap aldım. Evde de ne çok hayvanlı  kitabı  vardı  ama onlar kesilmez. Bunu da  nasıl  kesti  üzülerek, ama bu bir dersti. Yaptığı ödevler her zaman çok güzel olurdu, hep duvara asılırdı.

Bu kahvaltı sohbetlerinde iyi kötü ne olduysa anlatırdı bana. Bir günde daha  ilk okulda, araba ile gidip gelirken, okullarından bir çocuğun rahatsızlık verdiğini  anlattı. Mahallemizin çocugu idi biraz yaramazdı. O zamanlar  hep bahçe içinde  tek tek evler. Onlarda hemen  2 ev  ötede oturuyorlardı. Babasının  atlı arabası vardı, oda  ata  binerdi. Sokaklar boş  rahat rahat  koştururdu atını. Bende bir konuşayım çocukla dedim. İlk başta  onun ne güzel ata bindiğinden  bahsettim. Sonrada, bak oğlum  siz  yakın komşusunuz, böyle yakın  komşu  çocukları, aynı  mahallede  oturanlar  kardeş sayılır. Serap'ın  ağabeyi yok, sen ona ağabeylik yap, göz kulak ol, rahatsızlık veren olursa  sen onu koru.  Yumuşak  bir konuşma. Onu ilk önce yüceltme her halde hoşuna gitti ki, o günden sonra  okulda, yolda her yerde  onun  koruyucusu  oldu. İyi  kötü her zaman her şeyi bana anlatmasını isterdim. Bu ilerde de hep böyle devam etti  ben onun hem annesi hem arkadaşı idim.