56. Güney Kutbunda Yaşam

Kızımın Ocak 1992 de Güney Kutup noktasındaki yaşamını ve çalışmalarını bize anlattığı gibi kendi ağzından size aktarmaya devam ediyorum.
.....

Artık buradaki ortama ve yaşama iyice alıştım, bir sürü yeni bilimciyle tanıştım, bir kaçıyla çok iyi arkadaş oldum. 1970’lerden beri burada yapılan araştırmalar hep atmosferle, güneşle ilgili imiş. Buradaki atmosferin bu kadar kuru olduğunu, bu yüzdende astronomiye çok elverişli olduğunu keşfeden bilimciler, 80’ler de astronomiye başlamışlar. Kışın 6 ay hiç aralıksız karanlık. Tabii ki astronomi için harika bir yer. Bir kaç değişik teleskop var dışarıdaki barakaların içinde. Bütün kışı burada geçirecek operatör ve gözlemcileri eğitmek için gelen astronomlar var etrafta. Çok eğlenceli bir İngiliz grubu var, kozmik ışınlar üstüne araştırma yapıyorlar.

Bizim grup başkanımızda yeni bir teleskop inşa etmeye başlatmış 2 sene önce. Bu sene artık bitmiş gibi duruyor, benim de işim o teleskoptan gelen sinyallerin kompüter tarafından okunmasını sağlayacak programı yazmak. İngiliz grup da kendi deneyleri için program geliştiriyorlar, onlarla birlikte oturup her iki deney içinde birlikte kafa yoruyoruz. Benim yanımda iki mühendis, birde genç üniversite öğrencisi var bizim teleskop üstünde uğrasan. Onlar dışarıda teleskopu döndürmeye çalışırlarken bende içeride sinyal kabloları, onları okuyacak dijite edecek elektronik aletler ve de o aletleri anlayacak, dataları yazacak kompüterle boğuşup duruyorum.

Çok çalışıyoruz. Vaktimiz çok az, bu işlerin bitmesi, teleskopun dönmesi, programların yazılması lazım. Burada kalma iznimiz Ocak sonuna kadar, son uçak Şubat başında. Çok çalışıyoruz ama yatmadan evvel bara uğrayıp stres atmayı da ihmal etmiyoruz. Bilimciler dışında esas burada çalışan, hayatımızı, rahatımızı sağlayanlarla ancak barda kaynaşıyoruz. Onlarda bara gelen bilimcileri çok seviyorlar, hep merakla sorular soruyorlar. Bar çok karanlık bir oda, arada bir böyle karanlık iyi geliyor. Dışarıda güneş her an tepemizde dönüp duruyor. Barın içinden başka bir odaya geçiliyor, daha da karanlık bir oda, orası fotoğraf baskı odası. Bir kaç kişi toplandık bilen birinden siyah-beyaz basma dersi aldık. Geçen gün kendi çektiğim resimleri kendim bastım, çok zevkli oluyor.

15 Ocak gibi güneş iyice alçalmaya, hava hissedilir derecede soğuma başlar diyorlardı, öyle oldu. Rüzgarın etkisi ile de -40 dereceye iniyor. Bir kaç gün süren bir fırtına oldu, dışarı çıkıp çalışamadık. Bir yandan zaman kalmadı diye panik içindeyiz, bir yandan da dönüş yolculuğumuz için planlar yapıyoruz. Adadan adaya atlayarak gidelim diyoruz. İlk önce Yeni Zelanda sonra Hawaii adasını dolaşacağız. Aslında bu hayatı çok özleyecem. Esas hayat işte böyle olmalı. Ne para kavramı, ne anahtar kavramı, ne de polis kavramı olan bir yaşam sistemi.

Teleskop dönmeye başladı, benim programda işliyor. Kışı burada geçirip bizim deneylere bakacak teknisyeni eğitmeye geldi sıra. 9 ay erişilemeyen bir yerde, yalnız başına bütün bu aletleri çalıştırmayı becermesi lazım. Projenin başarısı birazda onun elinde. Ben gidip özellikle bozuyorum aletleri, gel bakalım bunları düzelt diyorum, öyle öğretiyorum. Çocuk bir seferinde yüreğime inecek korkudan dedi. Her şey tıkır tıkır işlemeden burayı terk etmek yok diyor.

Dönüş günü geldi. Hüzünlü bir gün, çok sevdim bu hayatı. Arkamızda 21 arkadaşı bırakıyoruz, 9 ay kendi başlarının derdine kendileri bakacaklar.

Herkes pasaportuna damgalar basıyor, geliş dönüş günlerini belirleyen, hatıra niyetine geçen damgalar var. Sonrada müdüre gidip imzalattırıyorlar, hani biz buradaydık demenin ispati gibi. Bende bastım damgaları, 35 gündür buradaymışım. Günleri saymayı, tarihleri tamamen unutmuşuz. Müdüre verince pasaportumu şöyle evirdi çevirdi, hiç bu pasaporttan görmedik galiba biz burada dedi. Buraya gelenlerin çoğu Amerikalı bilimciler, benim gibi gelen yabancı bilimci az, hele bayan hiç yok. Amerikan Bilim Kurumu’nun tuttuğu listeleri inceledik, bugüne kadar buraya 3000 den az kişi ayak basmış, içlerinde hiç Türk pasaportlu biri yok. Ben ilk oldum.