52. Antarktika’ya Yolculuk

LC-130 tipi olarak bilinen Amerikan askeri kargo uçağı motorlarını çalıştırmış bizi bekliyor. Elimizde taşımaya mecbur olduğumuz acil torbamıza birde yiyecek torbaları eklendi. Üstümüzdeki ağır giysiler yetmiyormuş gibi birde ağır torbayla uçağa tırmanmak pek kolay olmadı. Tıka basa doldurdular bizi. Uçağın yarısından fazlası kargo. Hem kendi kargomuz, hem de Antarktika’daki Amerikan üstlerine gerekli her şeyi taşıyor, yiyecek, içecek, taze sebze, meyve, orada çalışanlara eriştirilecek mektuplar.

Uçağın yan cephesi boyunca asılı file gibi yerlere yan yana nerdeyse üst üste oturduk. 8 saat nasıl gidilir böyle, olacak şey değil. Ama uçağın içi o kadar ilginç ki hiç böyle bir şey beklemiyordum. Uçağı çalıştıran bütün aletler, borular, tüpler, her şey açıkta, yani uçağın iç astarı yok. O yüzden motor gürültüsü çekilecek gibi değil. Askerler arada sırada gelip boruları, yağ tüplerini, bazı göstergeleri kontrol ediyorlar. Bütün gözler onların suratına dikiliyor. Suratlarından bir şeyler anlamaya çalışıyoruz. Her şey yolunda mi yoksa bir bozukluk mu var.

Uçak normal yüksekliğine ulaşınca kemerlerimizi açabileceğimiz söylendi. Baktım bu işi bilen eskiler hemen ayaklandılar, arka kısımdaki kargoların üstüne uzanıp uyumaya başladılar. Ben bunu çok kıskandım, bende ayaklandım ama o kadar sıkış tıkışız ki benim arkalara geçmem imkânsız görünüyor. Yine eskilerden biri, anladı herhalde benim hapis kaldığımı, işaretle bir şeyler anlatmaya çalıştı. Meğerse insanların kucakları üstünden kayarak gidecekmişim arkaya. Bende öyle yaptım. Çokta kolay kayıldı o kalın yorgan gibi giysilerimizin üstünden. Birde bunun dönüşü var tabi ki. Uçakta tuvalet ve el yıkamak için su yok. Arkada, belimize kadar gelen bir perdenin arkasında büyükçe bir kova var, o kadar. Ama üstümüzdeki kabanlarımızı, tulumları falan çıkarıp o minicik perde arkasında işimizi yapmak olacak gibi değil. Dayanmaya çalışıyoruz.

İlk ineceğimiz yer Antarktika’nın sahilinde, Erebus yanardağının eteklerinde kurulu Amerika’nın en büyük istasyonu. Bazen uçakların buraya kadar gelip, ineceği yeri göremediği için dönüp durup sonrada tekrar Yeni Zelanda’ya geri döndüğü de olurmuş. Tam 8 saat zor bir yolculuktan sonra, uçaktan takır tukur sesler geldi, uçak kızaklarını indirip test etti, arkadaki kaptan çek işareti verdi, ortadaki kaptan da tamam dedi, pilotta inişe geçti. Evet evet gerçekten indik. Yarım saat kadar buzun üstünde kaya kaya yavaşladık. Daha tam durmadan uçağın bütün arkası açıldı, bizim kargolar teker teker arkadan buzun üstüne atıldılar. Aklımız gidiyor bizim aletlerimiz nasıl sağ salim çıkacaklar acaba diye. Antarktika’ya ayak bastık. Uçaktan çıktığımız andaki manzara üstüne olduğumuz yerde donup kalıyoruz, soğuktan değil, manzaradan.

leytil@gmail.com