54. Antarktika’ya Yolculuk

Uçağımız alçalmaya başladı, Güney Kutup noktasına gelmiştik. Hava, rüzgar her şey uygun inmesi için, artık kızaklarını indirmesini bekliyoruz. Ama tam kutup noktasına yaklaştığı anda hava aniden çok soğuduğu için bazen kızaklar donup gövdeye yapışıp kalıyorlarmış. Kızaklarını indiremeyip, ta buraya kadar gelip McMurdo’ya geri dönen uçaklar çok oluyormuş. Biz şanslıydık, kızaklar indi, epey uzun bir süre buz üstünde kayarak durduk.

Dışarıya ayağımı attığım anda göğsüme 10 tonluk bir tır çarpmış gibi oldu. Havanın keskinliğinden herhalde. Hem 3 km yüksekteyiz, oksijen az, hem %0 nem, hem -50 derece. Burnumun içindeki nem aniden buz olup donunca nefes alamadım, burnumu kapadım ama bu seferde oksijen azlığından nefes alamadım, orada biraz bocaladım. Bizi karşılamaya gelenler hemen elimizden torbalarımızı aldılar. İşte o zaman rahatladım şöyle bir etrafıma baktım. Bayrakları ve Güney Kutup noktasını belirleyen işareti görünce çok heyecanlandım. Gerçekten ben dünyanın etrafında döndüğü eksenin geçtiği noktadaydım. 90° Güney noktası.

Patronum ve İngiliz arkadaşlar 20 gündür oradalardı, artık ortamın şartlarına alışmışlar hızlı hızlı yürüyorlar, ben yetişmekte güçlük çekiyorum. İstasyon o kadar gömülmüş ki girişi tam yokuş aşağı kayılacak gibi. Hemen yaramazlığımı gösterdim, oturup kabanımın üstünde kaya kaya herkesten daha evvel girdim içeri. Yarım küre biçiminde, 50 m genişliğinde, 16 m yüksekliğinde çelik bir kubbenin altındayız. Tren vagonlarını andıran ama birbirine bağlı olmayan 4 baraka var içinde. İlk baraka doktorun yeri ve revir. Onun yanında bilim binası, ilk kapı Amerikan Milli Bilim Derneğini temsil eden bilim başkanının odası. Barakanın en büyük bölümü meteorolojiye ayrılmış. Hava durumu buraya varmanın, burada yasamanın en önemli ögesi olduğu için en eski bilim gurubu onlar. Hava durumunun yanında, deprem ölçücü ve de çok yüksek atmosfer olaylarını da gözleyici aletler var. Bizim gurubunda minnacık bir köşesi var en son bölümde, kapı dibinde. Çok soğuk bir köşe. Ama o kapıdan çıkınca yemekhane ve mutfak binası hemen 5 adim sonra. Üstümüze kat kat giyinmeden binadan binaya geçmek kolay oluyor. Yemekhane ve mutfağın üst kati bar. Sadece orada sigara içilebiliyor.

Öteki barakanın alt katı tamamen iletişim kontrol odası. Dünyayla tek iletişimimiz burada. 24 saat her an iki kişi nöbetçi kalıyor. Üst katta idarecilerin odası, bilardo masası, kütüphane ve TV odası var. Uçaktan iner inmez her yeni gelen bu odaya alınıyor. Doktor tekrar tekrar hatırlatıyor, ilk iki gün çok yavaştan alacaksınız, ağır çalışmak yok, 5 litre su içmemiz lazım her gün. Yoksa havanın kuruluğundan dehidrasyon olurmuşuz. Kahve ve alkol yok, onlarda dehidrasyon yapıyor. Doktordan sonra idareciler tekrar kuralları hatırlatıyorlar. En çok derdimiz su ile. Su yapmak en pahalı işlemmiş. O yüzden sadece haftada 2 defa 3 dakikalık duş yapabilicez, tuvalette su çekmekte sadece büyük için.

İstasyonun en kalabalık olduğu zamandayız, 120 kişiye ulaşmış nüfus. Yemekhane artık kaldırmaz duruma gelmiş. Sadece 41 kişi bilim için oradayız. 80 kişilik bir personel, oradaki yaşamı bir mucize gibi aksamadan yürütmekle görevli. Enerji üretim istasyonu teknikerleri, iletişim uzmanları, elektrikçi, tesisatçı, marangoz, ahçı ve mutfak personeli, uçak indirme kaldırma, gelen petrolü depolama uzmanları. İstasyonun içinde, yani çelik kubbenin altında sadece 25 kişilik yatak var. Geri kalan herkes dışarıdaki asker çadırlarında kalıyor. Çadırın içi battaniyeler ile 10’a bölünmüş, ortadaki bir gaz sobası ile ısınıyor. Ama tamda ısınmıyor, yere bıraktığımız çoraplarımızı sabah donmuş buluyoruz. En zoruma giden şeyde tuvalete gitmek oldu. Tuvalet çadırdan 50m ötede, ayrı bir barakada. Yataktan kalkıp, dışarı çıkmak için kat kat giyinmek, donmuş çorapları ayağıma geçirip, sonrada koca çizmeleri bağlamak pek zor geldi bana. Buna da alışırım herhalde.

Güneşin 24 saat tepemizde dönmesi beni hiç etkilemedi, güzel güzel uyuyorum. Ama ortamın kuruluğundan burnum kanıyor, ona bir çare bulmam lazım.

leytil@gmail.com