49. Doktora Savunması

Kızımız artık doktorasına hazırlanıyor. Bir kaç sene evvel Koyun Adasına gelmişti çalışmak için. Yine gelsem mi diye düşünüyor. Getirdiği kitaplar ne kadar da çoktu. O resimlere bakarken tekrar şaşıyorum. Bu kadar kitap nasıl taşınmış Amerika’dan Koyun Adasına kadar. Evimizi yeni yaptığımız seneler, daha jeneratör yok. Geceleri gaz lambası ile çalışmıştı. Her zorluğa katlanacak, bütün istediği sakin bir köşe. Sıkıldıkça denize girecek çıkacak, sonra yine masa başına koşacak. Çok düşünüyor, sonra yok gelemem diyor. Hem doktora tezini yazıyor, bir yandan da iş arıyor.

Pek çok iş ilanı var, CV sini hazırlıyor, başvuru mektupları yolluyor, sonra heyecanla cevap bekliyor. Fakat bu arada da hayatının yönünü değiştirecek kararlar veriyor. Doktora çalışmalarını teorik yapmıştı, tam tezini yazarken kafasına bir kuşku düştü. Ben hep başkalarının yaptığı deney sonuçları üstüne teori yaptım, simdi de o deneyleri kendim yapıp teorileri de kendi incelediğim sonuçlar üstüne yapayım diyor. Başvurduğu teorik işlerden davet gelse bile geri çeviriyor. Deney yapan bir gruba katılmak istiyor. Bir kaç yerden davet alıyor, gidip konuşmalar veriyor, laboratuvarlarına bakıyor. İçine sinmeyen bir şey var, karar veremeyip bekliyor.

En sonunda aklinin ucundan bile geçiremeyeceği bir olay oluyor. Wisconsin Üniversitesinden bir telefon geliyor. O gittiği konferanslarda tanıştığı çok ünlü bir profesör Serap’a yeni bir projeden bahsediyor ve de üniversitenin olduğu Madison şehrine davet ediyor, hem gel görüşelim hem de bir konuşma ver bize diyor. Serap atlayıp gidiyor. Neymiş bu yeni proje, merak da. Güney Kutup noktasında, buzulların içinde yeni bir deney başlatmak istiyorlarmış, ama hem konu riskli, hem de deneyin kendi riskli. Çok macera seven, tehlikelerden korkmayan cesur biri aranıyormuş. Konu, yepyeni bir konu, sonucunun ne çıkacağı bilinmeyen keşif konusu. Buzulların içinde şimdiye kadar hiç böyle bir deney yapılmamış. İşleyip islemeyeceği bile belli değil. Ama yine de umutlular, devletten istedikleri para gelir gelmez Serap’ı işe çağıracaklar. Çok misafir severlik yapıyorlar, şehri gezdiriyorlar, güzel restoranlarda ilginç yemekler yedirtiyorlar. Serap hem şehri hem de oradaki çalışacağı grubu çok seviyor. Evet bu işi istiyor Serap.

Artık tezini bir hızla yazıp hazırlıyor, doktora komitesinin eline veriyor, haftasına da savunması var. Ne zor bu bekleyiş, iş konuşmalarında hiç heyecanlanmıyor, güzel güzel konuşmamı yapıyordum. Ama bu farklı idi. Başka türlü bir heyecandı diye anlatıyor bize. Doktora savunmasının herkesin anlayacağı bir seviyede verilmesi lazımmış. Eğer o seviyeye inip, konumda uzman olmayanlara anlatabilirsem işte o zaman başarıyla geçicem diyor. Şehir gazetesinde tez konusu ve saati ilan veriliyor, bütün herkes davetli. Adet böyleymiş. Bir arkadaşları ev hanımı eşini de davet etmiş kendi savunmasına. Eşinin sorduğu bir soruya cevap veremeyip kalmış. Başkası da annesini davet etmiş, onunda karşılaştığı en zor soruyu annesi sormuş. Ben Serap’ın savunmasında olsaydım ne soru sorardım acaba?

Beklenen gün geliyor. Konferans odası tıklım tıklım dolu. Yine arkadaşlarının eşleri gelmiş, bir sürüde tanınmayan kişiler var. Heyecan son safhada, sesi titriyor, kelimeler birbirine karışıyor. Sorular, cevaplar, nihayet alışıyor sakinliyor, bütün soruları güzelce cevaplıyor. Bir buçuk saat sonunda dışarı çıkmaları isteniyor. İçerde komite üyeleri tartışıyor, karar anı. Dışarıda arkadaşları ile hep birlikte bekliyorlar.

Nihayet çağrılıyor. İçeri girdiğinde hocasının aldığı şampanyalar patlıyor, kadehler kalkıyor. Dışarıdaki arkadaşlarda gelince şenlik başlıyor. Bu kutlamalar gece de başka yerde devam ediyor. Tam bu sıra iş daveti alınca birkaç gün sürüyor bu kutlamalar. Günlerden beri beklediği, Madison’dan iş teklifi geldi, artık havalara uçuyor. Her şey güzelde, yine de bir hüzün düşüyor içine. Bu alıştığı hocalar, arkadaşlar, okulu, minik Newark kasabasındaki rahat hayatı, nasıl bırakılır nasıl gidilir.

Bütün her şey yolunda ama bu ayrılık ona zor geliyor. Sıra eşyalarını toplamada. Ne de çok eşyası olmuş, kitaplar giyecekler bir yana. Büyük eşyaları yeni gelen öğrencilere veriyor. Mutfak eşyası, tabak, çanak ,yatak yorgan, onlar arabaya. Çiçeksiz yapamaz, saksılar, çiçekler. Hangisinden vaz geçsin. Araba tepesine kadar doluyor. Geri kalanları bir ara gelir alırım diyor. Arkadaşları bu seferde veda partisi düzenliyorlar. Ertesi gün gitme, bir parti daha yapalım diyorlar. Hazırlandım, gidiyorum diyor yola çıkıyor. Ama çıkamıyor, arabadan patırtılar gürültüler geliyor, kırma arkadaşlarını diyor ve duruyor. Araba tamirde, Serap partide.

Ama araba bayağı akıllı ve sahibini seviyormuş. Onu yollarda bırakacağına tam yerinde bozulmuş. Ertesi gün yolculuk. 16 saatlik bir yolu var. Gece bir yerde mola verip ertesi gün devam edecek.

leytil@gmail.com