46. Amerika’da Doktora Yılları

Kızımız Amerika`ya hemen ısındı, oturduğu ufacık kasabayı bile sevdi. Philadephia bir saat, NewYork ve Washington 2.5 saat uzaklıkta. Ufak yerde oturup arada bir büyük şehirlere gitmek de iyi oluyormuş dedi. Zaten okulun dışında pek fazla zamanı kalmıyordu başka bir şey yapmaya. İlk iki senesi çok yoğun geçti. Bir yandan asistanlık, öğrencilerle uğraş, ödev ve sınav kağıtlarını oku, not ver, bir yandan da doktora için alması gereken kendi dersleri.

3. senesinde artık dersleri bitmiş, çalışmak istediği hocaya da kendini kabul ettirmiş, araştırma konusunu da seçmişti. Kozmoloji ve Parçacık Fiziği yapacak, evrendeki Kara Madde`nin bir parçacık olup olamayacağını araştıracaktı. Çok zevkle çalıştı. Meraktan, bunun ardından ne çıkacak diye diye sabahlara kadar oturup kompüter programları yazıyor ki sonuca daha çabuk ulaşsın. Çok kısa bir surede ilginç sonuçlar çıkarınca başka bir hoca da bunlara katildi. Serap’ın iki hocası oldu böylece. Yaptıkları araştırmayı yazıp yayınladılar. Buda Serap’ın master tezi oldu. Yepyeni bir konu başlatmışlardı. Fizik dergisinde yayınladıkları bu yazı hala ünlü yazılar listesinde yerini koruyor.

Her şey bu kadar iyi giderken, Serap tam doktorasına başlamak üzereyken kötü bir haberle karşılaşıyor. Sevdiği hocası başka bir üniversiteden teklif almış ve de oraya taşınıyormuş. Serap’a sende benimle gel istersen demiş, buda Serap’ın kafasını çok karıştırmış. Yerine tam iyi alışmıştı, durmadan Philadelphia, New York gidip duruyorlardı. Tam dersleri bitmiş, etrafı görüp sevmiş. Üniversite değiştirmekte pek istemedi, gitmeyip kaldı yerinde.

Zaten iki hocası vardı, biri giderse ötekisiyle çalışacaktı. Ama bu hocayla yeni bir doktora konusuna geçmesi gerekiyordu, tamda istediği bir konu değildi. Biraz sıkıntılar üzüntüler çekti konunun içine girinceye kadar. Bu hocada çok geziyordu, hep konferans, hep seminer. Kendi gidemediği konferanslara Serap ı yolluyor. Serap ta fırsat deyip işini eğlence ile birleştiriyor. Bu sıra Paris den bir konferans teklifi geliyor. Kaçar mı, Serap hazır. Tam o sırada çocukluk arkadaşı da Paris'de olacakmış. Arkadaşı İstanbul’da tekstil ihracatında çalışıyor, Paris'de sergileri oluyordu. Bu sefer o da gitti. İki kafadar yine bir arada, Paris sokaklarında çok eylendiler. Çok konuşacakları birikmiş, sabahlara kadar dolaşıp konuşmuşlar. Sen nehri kıyısında, Sacre Coeur`ün merdivenlerinde oturup içmişler, konuşmuşlar. O sıralar Serap’ın morali biraz bozuktu, hocası ortalarda yok, doktorası yavaş gidiyordu. Bu gezi ona çok iyi geldi. Döndükten sonra kafasını toplayıp, bayağı hızlandırmıştı çalışmalarını.

leytil@gmail.com