65. Niagara Yolunda

Niagara’ya gidiyoruz ama yolumuzu uzata uzata gidiyoruz. Washington’dan sonra Atlantik Okyanusu’na doğru yöneldik. İki gecede Ocean City de kaldıktan sonra, Serap’ın doktora yaptığı Delaware Üniversite’sine doğru yola çıktık.

Sahil yolundan geçerken manzaraları, güzel evleri seyrederek Newark’a geldik. Serap daha arabayı durdururken okuluna öyle bir koşuşu vardı ki, hocası ve arkadaşlarını  pek özlemiş.

Bugün de buraya gelmekle hem okulunu, eski yaşadığı yerleri bize gösterecek, hem de Güney kutbunda ki araştırmaları için hocası ile 2 gün birlikte çalışacaklar. Burası da üniversite şehri ama Madison dan sonra burayı pek sevmedim. Gündüzleri kendimiz geziyorduk, işi bitince de Serap gezdirdi bizi.

İki gece de burada kalıp yine yola çıktık. Philadephia’da yemeğimizi yerken planımızda değişiklik yapmaya karar verdik. Tabiat ve sakin yerleri sevip büyük şehirlerden sıkıldığımızı fark ettik, havalarında soğuyacağını duyunca,
New York un içine girmeden, Pennsylvania’ya dan dümdüz kuzeye çıkalım dedik. Aman ne harika manzaralı yerlerden  geçtik. Ağaçlar Ekim de böyle kızarırmış. Serap’ın Televizyondan duydugu buymuş, haber vermekte haklılarmış. Bir tabiat harikasıymış bu. Bütün yol boyunca iki taraflı kırmızı yapraklı ağaçlar. Gördüğümüz anda çılgına döndük. Olamaz bu kadar güzellik! Serap’ta daha önce bu manzarayı gördüğün de aynı bizim gibi şaşırmış, bayılmış. Bunu mutlaka anneme, babama göstermeliyim demiş. Bu tarihte bizi çağırması bu yolculuğu hazırlaması bundanmış demek.

Kilometrelerce yol böyle, iki taraflı kırmızı yapraklı ağaçların arasından geçtik. Bu yollarda durmak mümkün olmadığı için resim çekemedim. Ama elbet çekecek bir yer bulurum.

Yolumuza devam ediyoruz. Yine dağlardan nehirlerden geçtik, göllere sarkmış ağaçları seyrettik.Yol üstünde güzel manzaralı bir parkda yemek molası verdik. Philadephia’da bir Türk bakkalında, pastırmalı sandviçler yaptırmıştık, onları da pek zevkle yedik. Burası tarihi bir yermiş, 1789 Fransız ihtilalinde kral taraftarları buraya kaçıp, 50 ev kadarlık bir koloni kurmuşlar. Maksatları kraliçe Marie Antoinette'i hapisten kurtarıp buraya kaçırmakmış. Ama muvaffak olamamışlar, 1793 te kraliçe giyotinle idam edilmiş. Onlarda sonra buralardan dağılmışlar.

Yolumuza devam. Akşam oluyor, yine ara yollara saparak otel arayacağız. Karanlıkta bir levha gördük, geyiğe dikkat. Buralarda geyikler hep yollarda. Daha yavaş ve temkinli olarak bir saat daha gittik. Bazı otellere rastladık ama Serap hiç birini beğenmedi. Özelliği olan bir otel arıyor. Nihayet bulduk.

Adnan yatağı görünce tamam, onun başka aradığı yok. Biz de çıktık oteli gezmeye. Bakalım ne özelliği varmış. Her kapalı kapıyı açıp baktıkça bir spor salonu ile karşılaştık. Daha aramaya devam ettik. Derken bir müzik sesi, o yöne gittik kapıyı açtık, çok büyük bir salonda bulduk kendimizi. Kovboy müziği ile dans eden kovboy kıyafetli insanlar. Gözlerime inanamadım, hep sinemalarda gördüğümüz önümde idi, canlı idi. Pek hoşuma gitti. Bunu mutlaka Adnan’da görmeli dedim, uyandırıp getirdim. Oda bayıldı. Seyircilerde bizler gibi otelde kalan müşteriler. Herkes samimi bir hava içinde, bizleri de dansa davet ediyorlardı, ama biz onlara nasıl uyalım. Saatlerce seyrettik. Sinemanın canlısı önümüzde, uykumuz gelse de, yorgun olsak da geç vakitlere kadar yatamadık.

Ertesi günü güneşli bir günde kahvaltımızı edip bahçeye çıktık, bir cennete gelmişiz. Göz alabildiğine yemyeşil çayırlar, kırmızı ağaçlar. Bizim yaşımızdakiler golf oynuyorlar, yürüyüş yapıyorlar. Bizde aralarında, rastladığımıza da  Hi, Good morning diyerek yürüyoruz. Burasıda pek güzelmiş ama yolumuza devam.

Dere tepe aştık, nihayet Niagara’ya ulaştık. Bir dahaki yazımda da Niagara’yı  gezeceğiz..