60. Madison'ı Geziyoruz

Madison’da ilk günümüz. Güzel bir uyku dinlenmişiz. Kahvaltıdan sonra kızımız hadi bugün size etrafı gezdireyim, ben okulda  iken gideceğiniz yerleri tanıtayım dedi. Daha 100 m gitmedik,  bir göl kenarına geldik. Serap'ın oturduğu ev göle paralel ilk sokağın üstünde. Biraz daha yürüyünce başka bir göl. Madison iki göl arasında ince uzun dar bir kara parçasi üstüne kurulmuş.

Amerika'nın göller bölgesindeyiz, her taraf göl. Yelkenliler, kotralar, ördekler, küçük göllerde de nilüfer çiçekleri. Göl kenarında oturacak banklar, masalar. Burası üniversite şehri. Bütün etraf hep gençler, ellerinde kitaplar, yiyecekler kimi çalışıyor, kimi yiyor. Yiyenlerin önünde de ördekler. Ne atılacak bize diye bekliyorlar. Şehrin çok eğlenceli bir ana caddesi var. Her sokak köşesinde bir bar, her ülkenin mutfağından restoranlar. Daha çok gençlerin sevdiği türden mağazalar. Bu cadde sadece yayalara, bisikletlere ve halk otobüslerine açık.

Bizim göl kenarında oturmak daha hoşumuza gitti. Serap yokken buraya gelip gençlerin arasında oturuyor, geziyoruz. Adnan büyük bir zevkle piposunu içiyor, bende mektup yazıyorum. Onlara uyalım diye de spor giyiniyoruz. Burada yağmur çok yağarmış. İşte o zaman giyimimiz çok komik oldu. İyice giyindik, sarındık büründük çıktık sokağa, birde ne görelim yine herkes şortlu. Ahali buranın yağmuruna o kadar alışmış ki kimsenin umurunda degil. Sade bir şemsiye tamam. Eve dönüşte ayakkabılarımıza baktık. O ne öyle altı üstü pırıl pırıl, eskisinden temiz. Sokaklarda çamur diye bir şey yok ki.

Serap çok çalışıyor, ne ise evi okula yakın, öğlen yemeye gelip gidiyor. Akşam 4:30 gibi gelip bizi gezdiriyor. Akşam yemekten sonra tekrar gidiyor. Geceleri  bile çalışıyor ki işini  bir an evvel bitirip geziye çıkacağız. Geceleri bizde onunla gidiyoruz, Güney Kutbuna gidecek aletler üzerinde çalışıyor, bize de öğretiyor. Bunlar kutupta buzun içine açılan 1 km derinliğindeki deliklerin içine indirilecek radyasyon detektörleri. Serap teker teker hepsini kalite kontrolundan geçirip kalibrasyonlarını yapıyor. Sınavı geçen detektörler tavandaki askılara takılıyorlar, artık paketlenip kutba gitmeye hazırlar.

Dışarıda gençlerin arasında, burada okulda bizde kendimizi talebe olduk sanıyoruz. Hem de olduk. Babası Serap’a yardım ediyor, ben de bilgisayar ile tanıştım, oyuncak bulmuş çocuk gibi hemen oturuyorum başına.

Pazar günü araba ile bütün gölün etrafını dolaştık. Parkları gezdik, harika yerler. Bazı günde ana cadde de dolaşıyoruz. Kenarlarda banklar var oturup etrafı seyrediyoruz. Kızımız soruyor hiç alacak bir şey bulamadınız mı? Burada her şey çok pahalı, hem artık bizde de ne ararsan var. Yalnız Serap bana bir şey gösterdi ki, işte ona hayran oldum, bir koltuk büyüklüğünde maket ev. Türkiye’ye dönünce mutlaka bende yapacağım. Yaparlarken seyrettim, yaparım da malzemeler burada hazır, benim onları da kendim yapmam lazım. Yaratıcılığımı kullanacam artık.

Burada sade maket ev değil, öyle malzemeler var ki oturacağın evi bile kendin yapabilirsin. Daha gençken gelseymişim buraya, Serap’la birlikte yapardık bizde bir ev.