62. Tatildeyim

Koyun Adasındaki evin terasından Paşalimanı Adasına bakış
1993 senelerini anlatırken, eskilere biraz ara verip bu yazımda size 2013 Mayıs ayında gittiğim Koyun Adası gezimi anlatacağım. Robinson adası dediğim bu adayı merakla okuyacağınızı ve enteresan bulacağınıza eminim.

Tatildeydim diye başladım ama, bu Koyun Adası gezime acaba tatil mi, yoksa çalışma kampı mı denir. Bakalım anlatınca siz ne diyeceksiniz. Yoksa resimlerde beni merdivende, dam tepesin de görünce bu yaşta yaptıklarımdan dolayı biraz aklımdan mı şüphe edeceksiniz bilmem artık.

Daha önce, yazı dizimin 41, 42, 43. bölümlerinde Koyun Adasının eski halini anlatmıştım, simdi de biraz bugünkü halini anlatayım. Marmara denizinde Marmara, Avşa, Paşalimanı adalarının arasında, Heybeli Adası büyüklüğünde, içinde 19  tane ev olan, suyu elektriği olmayan bir ada. 70`li yıllarda bin bir güçlükle tek tek evler yapılmaya başlandı. Bizde 80`li yıllarda, Adnan’ın ağabeyinin evine gidip gelirken adaya aşık olduk, bütün güçlüklere göğüs gerip yaptık evimizi.

1983 senesi, demek tam 30 sene olmuş. Eh 55 yaşlarında çekilir bu güçlükler. Fakat son 10 senedir gidemiyoruz. Bizim gibi, ilk evleri yapan arkadaşlarda aynı yaşlarda, her birimiz yaşlandık, çok arkadaşta ölünce terk edilmiş bir ada oldu. Ama Karadenizli kardeşler müstesna.

Bu sıra o Karadenizli kardeşlerin ablaları orada idi, birde adanın büyük toprak sahiplerinden bir ana oğul. Onlardan cesaret alarak Mayıs ayında adadaydım. Evet o koca adada 4 kişi idik. Evi açtığımda bir çöp evle karşılaştım. Her şeyler çürümüş küflenmiş. O sevdiğimiz evimize ne olmuş öyle. Nasıl kıyarsın, her taşında ayrı emeğimiz olan evimize. O komşularımın yardımı ile günlerce uğraşarak her şeyleri attık, yaktık kalanları yıkadık. Dama çıkıp eve nereden su akıyor araştırıp küçük tamiratlarını yaptım. Benim damdaki resmime bakıp 85 yaşında bu işleri nasıl yaptığıma şaşmayın, önceki senelerde 100 yaşında bu işleri yapan kayınbiraderimden örnek aldım.

Bu adada yaşayabilmek için elinden her iş gelecek, bir çok işin tamirini kendin yapacan. Adamızın hanımları da erkeklerle yarışacak kadar marifetlilerdi. Ben onu yapamam demek yoktu. İster doktor ol, ne olursan ol, evinin su boruları değişecek, usta  boru getirmiş, ama yanlış, sırtına alıp Avşa`ya geri götürecen, 3 metrelik boruların yenisini alıp yine sırtında taşıyıp ustaya yetiştirecen. Bu iki komşu doktor hanımların resimlerini keşke çekseydim.

Bende buraya evimin tamiri için geldim. Çok işimi yaptım. Daha yapamayacağım işler için komşu adadan usta çağırıp evimizi yaşanacak hale getirdim. Bahçemiz ağaçlarımız kendilerini terk ettiğimiz için üzgünlerdi, boyunları büküktü, ama yine de bunca zaman kendilerini terk ettiğimiz halde zakkumlar rengarenk açmış. Su istemeyen adaya dayanıklı olan çiçekler yerlerde bahçemizi süslemişlerdi. Hele kaktüsler bütün adayı sarıya boyamışlardı.

Susuz diye bahis ettim. Susuz nasıl yaşıyorsunuz diye sorabilirsiniz. Adada ev yaparken en başta sarnıç yaptırmıştık. Sarnıç ağzına kadar doluydu, işte o su yetişti imdada. Aydınlanmak içinde geceleri jeneratör kullanırdık eskiden, ama ben yalnız başıma jeneratörü çalıştırmadım, Mayıs ayı uzun günler mehtapta vardı, onun ışığı yetti bana. Yorgundum ama bu güzelliği bırakıp yatamadım, tabiatı yaşadım.

Geceleri evimize çekilip yatıyorduk. Evlerimizin arası tek başına yaşayan komşumla 100 metre, diğer ana oğul ile 500 metre. Şimdi anlatınca herkes nasıl şaşırıyor, nasıl yatarsın tek başına o ıssız adada, nasıl bir yaşam bu diyorlar. Aslında biz şimdi 4 kişiyiz. Buraya Nisanda gelip koca adada tek başına yaşayan komşuma ne diyeceksiniz. Bir sonraki yazımda yine ada yaşantısını ve bu Robinson ruhlu, her hususta becerikli komşumun verdiği yaşam mücadelesini, taşlarla yaptığı sanat eserlerini, tahta işçiliğini, olağan üstü yaşantısını  anlatacağım.